H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HURDEFURUŞ

    f. Ufak tefek şeyler satan kimse.
  • HURDEGİR

    f. Sözün içinde tenkid edilecek noksan arayan.
  • HURDE-HÂŞ

    f. Param parça, kırık dökük.
  • HURDENGÂH

    f. Yemek odası.
  • HURDENÎ

    f. Yiyecek şey.
  • HURDEŞİNAS

    f. Dikkatli. İncelikleri ve nükteleri anlayan.
  • HURDEVAT

    f. Kırık dökük, eski püskü şeyler, öteberi. Hırdavat.
  • HURDSAL

    f. Genç. Yaşı küçük.
  • HURF

    Üzerlik tohumu.
  • HURFE

    Bir yere toplanmış yemiş. * Baklet-ül hamkâ otu.
  • HURFE

    Mahrumiyet, mahrumluk. Bedbaht oluş.
  • HURFET-ÜL CENNET

    Cennet bahçesi.
  • HURİ

    (Ahver ve Havrâ kelimelerinin C.) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları. (Bak: Hur - Hur-i în) (Sual: Ehadiste denilmiş: "Huriler yetmiş hulleyi giydikleri halde, bacaklarının kemiklerindeki ilikleri görünüyor." Bu ne demektir? Ne mânası var? Nasıl güzelliktir?Elcevab: Mânası pek güzeldir ve güzelliği pek şirindir. Şöyle ki: Şu çirkin, ölü, câmid ve çoğu kışır olan dünyada; hüsün ve cemal, yalnız göze güzel görünüp, ülfete mâni olmazsa, yeter. Halbuki: Güzel, hayatdar, revnakdar, bütün kışırsız lüb ve kabuksuz iç olan cennette; göz gibi bütün insanın duyguları, lâtifeleri cins-i lâtif olan hurilerden ve huriler gibi ve daha güzel, dünyadan gelme, Cennet'teki nisâ-i dünyeviyeden ayrı ayrı hisse-i zevklerini, çeşit çeşit lezzetlerini almak isterler. Demek, en yukarı hullenin güzelliğinden tut, tâ kemik içindeki iliklere kadar, birer hissin birer lâtifenin medar-ı zevki olduğunu hadis işaret ediyor. Evet, "Hurilerin yetmiş hulleyi giymeleri ve bacaklarındaki kemiklerin ilikleri görünmesi" tâbiriyle hadis-i şerif işaret ediyor ki: İnsanın her ne kadar hüsün perver ve zevk-perest ve zinete meftun ve cemale müştak duyguları ve hassaları ve kuvaları ve lâtifeleri varsa, umumunu memnun edip doyuracak ve herbirisini ayrı ayrı okşayıp mes'ud edecek, maddi ve mânevi her nevi zinet ve hüsn-ü cemale huriler câmidirler. Demek, huriler Cennet'in aksam-ı zinetinden yetmiş tarzını, bir tek cinsten olmadığından birbirini setretmiyecek surette giydikleri gibi; kendi vücudlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı ayrı hüsün ve cemalin aksamını gösteriyorlar. S.)
  • HUR-İ ÎN

    Cennet'te âhu gözlü çok güzel kızlar. (Bak: Huri)
  • HURİYE

    Huri gibi.
  • HURK

    Akılsız, bilmezlik. * Dehşet, şiddet.
  • HURKA

    Yanmak. * Hararet. * Yanık çıban.
  • HURKAT

    Yangın. Yanma. Yanıklık. * Bir nevi çıban.
  • HURKAT

    Cehalet, câhillik, akılsızlık, bilmezlik.
  • HURKUF

    Zayıf davar.
  • HURKUS

    Pire gibi bir böcek (Az olarak kanatlanır uçar).
  • HURLİKA

    f. Çok güzel, huri yüzlü.
  • HURMA

    f. Bir sıcak iklim meyvesi. * Hurma şeklinde yapılan hamur tatlısı.
  • HURMAT

    (Huremât - Hurumât) Haramlar. Dinin, yapılmasını menettiği şeyler. İşlenmesi günah olan işler.
  • HURMET

    (Bak: Hürmet)
  • HURNUB

    Keçiboynuzu dedikleri yemiş.
  • HURPEYKER

    f. Huri yüzlü.
  • HURRAS

    (Hâris. C.) Muhafızlar, bekçiler, nöbetçiler.
  • HURRE

    (C.: Harâyir) İyi. * Câriye olmayan kadın.
  • HURREM

    f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
  • HURREMGÂH

    f. Kalbi ferahlandıran yer.
  • HURREMÎ

    f. Mesruriyet, sevinç, sürurlu ve sevinçli olma.
  • HURS (HIRS)

    (C.: Hursân) Altından ve gümüşten olan halka. * Kulağa taktıkları küçük halka.
  • HURS(A)

    Hurma budağı. * Şey.
  • HURS(E)

    Çocuk doğuşunda yapılan yemek.
  • HURSEND

    f. Kısmetine râzı olan, kanaatkâr, tokgözlü.
  • HURSENDANE

    f. Kanaatkârâne, tokgözlülükle.
  • HURSENDÎ

    f. Tokgözlülük, kanaat edicilik. Göz tokluğu.
  • HURSÎ

    Ev eşyası. * Her nesnenin fenâsı.
  • HURSÎS

    Metâ, mal. Kumaş.
  • HURŞÎD

    f. Güneş. Afitab. Hur. Mihr. şems.
  • HURŞUN

    (C.: Harâşın) Ufacık bıtırak. (Davarların tüyüne yapışır.)
  • HURT

    (C.: Hurut-Ahrât) Balta. İğne deliği, balta deliği, kulak deliği.
  • HURTUM

    (C.: Harâtim) Burun. * şarap.
  • HURU'

    Tanelerinden hintyağı çıkartılan ağaç. * Sütleğen otu. * Yumuşak ot.
  • HURUB

    Keçiboynuzu adı verilen yemiş.
  • HURUB

    (Harb. C.) Harpler, savaşlar, muharebeler.
  • HURUC

    Çıkma. Dışarı çıkma, çıkış. * Ayaklanma, isyan etmek.
  • HURUC ALESSULTAN

    Meşru hükümete karşı kıyam ve isyan etme.
  • HURUC-İ BİSUN'İHİ

    Namazdan kendi isteği ile çıkmak.