H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HUNNE

    Sözü burun içinden söylemek.
  • HUNNES-KÜNNES

    Hunnes, Hânis'in; Künnes de Kânis'in çoğuludur. Kânis, süpüren mânasınadır. Umumiyetle, akıp akıp yuvalarına giden veya aynı yollarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaib, gece zâhir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denmiştir. (Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs, Neptün)
  • HUNPAŞ

    f. Kan döken, kan saçan.
  • HUNRÎZ

    f. Kan dökücü, kan döken, kan akıtan.
  • HUNSA

    Hem erkek, hem de dişi olan. * Erkeklik ve dişilik alâmetlerini birlikte taşıyan bitki.
  • HUNTUF

    Sakalını yolan.
  • HUNU'

    Horluk, zelillik, alçaklık.
  • HUNUS

    Rücu etmek, vazgeçmek, geri dönmek. * Örtülü olmak. * Tehir etmek, sonraya bırakmak.
  • HUNUT

    Mumyalama. * Bir ölünün uzun zaman çürüyüp kokmaması için kullanılan eczalar.
  • HUNUZ

    Kokup fenâ olmak.
  • HUNÜK

    f. Ne güzel! Ne hoş! Ne mutlu!
  • HUNYÂ

    f. Şarkı söyleme.
  • HUNYÂGER

    f. Şarkı söyleyen, şarkıcı.
  • HUNZUB

    Şişman gövdeli, boş konuşan kadın.
  • HUNZUL

    Uzun boynuz. * Uzun zeker.
  • HUNZUVANE

    Kin tutmak. * Büyüklenmek, kibirlenmek.
  • HUNZÜB

    (C.: Hanâzıb) Erkek çekirge.
  • HUNZÜBA'

    Kuru. * Yellengen böceği.
  • HUR

    Noksan, eksik.
  • HUR

    (Ahver. C.) Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar. * Cennet kızları, huriler.
  • HUR

    f. Güneş, şems.
  • HUR

    f. Güneş. * Yiyecek şey.
  • HUR

    f. Güneş, şems.
  • HUR'

    (C.: Hurü') Kuş tersi, necis.
  • HURA'

    Devenin delirmesi.
  • HURAC

    Tıb: Bedenin çeşitli yerlerinde çıkan çıbanlar.
  • HURACE

    Çıban. * İrinlenme.
  • HURAFAT

    (Hurafe. C.) Aslı esası olmayan, bâtıl rivayetler. Bâtıl inanışlar. Hurafeler.
  • HURAFE

    Uydurma, bâtıl inanış. Masal. Efsane. Yalan hikâye.
  • HURAFE-VARÎ

    f. Hurafeye benzer. Hurafe gibi uydurulmuş.
  • HURAK(A)

    Kav dedikleri nesne. * Tuzluk.
  • HURAN

    (Hur. C.) f. İri gözlü. * Cennet kızları.
  • HURAŞE

    Ufak parça, küçük şey.
  • HURBE

    (C.: Hureb) Kalça kemiğinin deliği. * Her yuvarlak delik.
  • HURC

    Uzun dişi deve.
  • HURC

    Meşinden veya çadır bezi gibi şeylerden yapılmış büyük heybe ve sandık. Meşinden yapılan bu heybe ve sandıklar arka taraflarındaki meşin kollarla hayvanların semerine bağlanır ve iki hurc bir hayvana yüklenirdi. Eski zamanın uzun yolculuklarında kullanılırdı. Eskiden İstanbulun meşhur yangınlarında en lüzumlu eşyayı içlerine doldurup pencereden atmak suretiyle kurtarma işlerinde kullanılmak üzere konaklarda da bulundurulurdu. (O.T.D.S.)
  • HURCÜL

    Uzun.
  • HURD

    (Hurdenî) f. Yiyecek, azık.
  • HURD

    f. Küçük. Ufak. İnce. * Kırık. * Ehemmiyetsiz, önemsiz.
  • HURD U HÂB

    Yiyecek ve uyku.
  • HURD Ü MÜRD

    f. Parça parça. Ufak tefek kimse.
  • HURDA

    (Bak: Hurde)
  • HURDE

    f. Bir şeyin küçüğü, ufağı. * Ufak şey, ufak parça. Ufak ve kırıntıdan ibaret olan. * Pek ince ve küçük.
  • HURDE

    f. Yenilmiş.
  • HURDE TEZYİNAT

    Tezhibde küçük süsleme motiflerine verilen genel isim.
  • HURDEBÎN

    (Hurde-bîn) Mikroskop. Çok küçük, ufak şeyleri, mikropları gösteren âlet.
  • HURDE-BÎNANE

    İnceden inceye. Kılı kırk yararak.
  • HURDE-BÎNÎ

    Gözle görülmeyecek derecede küçük. Mikroskopik.(Gözle görülmeyen hurdebinî bir hayvanın ne kadar keskin duyguları var ki, arkadaşının sesini işitir, rızkını görür, gayet hassas ve keskin hisleri vardır. Şu hâl gösteriyor ki; maddenin küçülüp inceleşmesi nisbetinde âsar-ı hayat tezayüd ediyor, nur-u ruh teşeddüd ediyor. Güya madde inceleştikçe, bizim maddiyatımızdan uzaklaştıkça ruh âlemine, hayat âlemine, şuur âlemine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli ediyor. İşte hiç mümkün müdür ki; bu madde perdesinde bu kadar hayat ve şuur ve ruhun tereşşuhatı bulunsun; o perde altında olan âlem-i bâtın ziruh ve zişuurlarla dolu olmasın...S.)
  • HURDEDAN

    f. Nükteleri ve incelikleri anlayan, bilen.
  • HURDEDANÎ

    f. Nükte ve inceliği anlıyan, dikkatli kimse.