(C.: Humur) Küçük seccade. * Namaz kılacak yer. * Küçük hasır parçası. * Güzelleşmek için kadınların yüzlerine sürdükleri şey.
HUMRET
Kırmızılık. Kızıllık. Masumane şefkat.
HUMRET-İ HİCÂB
Hayâdan, utanmaktan hâsıl olan kırmızılık.
HUMRET-İ ŞAFAK
Şafak kırmızılığı, şafak kızıllığı.
HUMS
Beş bölükten birisi. Beşte bir.
HUMSA
Boş böğürlü ve ince karınlı olmak.
HUMSE
Hürmet.
HUMS-İ ÖŞR
Onda birin beşte biri. Yani, bir şeyin ellide biri.
HUMTANE
Kadının kaynanası.
HUMUD
Düşme. Zayıflama. * Sâkin olmak. Soğumak. Ateş sönmiyerek alevi azalmak. * Bayılmak ve kendini kaybetmek. * Ne helâle, ne de harama iştihası olmamak.
HUMUL
Bir kimsenin adı sanı batma, ünü ünvanı kaybolma.
HUMUL
Mahfe taşıyan deve. * (Haml. C.) Yükler.
HUMUZA
Ekşilik.
HUMUZAT
Ekşi şeyler.
HUMUZET
Ekşilik. Kekrelik.
HUMUZİYET
Ekşilik. Kekrelik.
HUMVE
şiddet. * Suret.
HUN
f. Kan, dem. * Öç, intikam, öldürme.
HUN
Hor ve zelil olmak.
HUN'A
şekk, şüphe, zan. * Töhmet.
HUN-AB(E)
f. Sulu kan, kanlı su, su ile karışık kan. * Mc: Kanlı gözyaşı.
HUNABİS(E)
Arslan. * Zâlim ve kötü kimse.
HUNAK
(C.: Havânik) Boğazda olan şiş.
HUN-ALUD(E)
f. Kana bulanmış.
HUNAN
Kuşların boğazında olan bir hastalık.
HUN-AŞAM
f. Kan içici, kan içen.
HUNAT'E
Kalın, yassı nesne.
HUNAYİS
Çirkin.
HUNBAHA
f. Kan bahası, diyet.
HUNBAR
f. Kan yağdıran, kan yağdırıcı.
HUNCUR
Boğazın başı.
HUNCUR
(C.: Hanâcir) Sütlü deve.
HUNÇEGÂN
f. Kendisinden kan akan.
HUNDURE
Göz bebeği.
HUNEFA
(Hanîf. C.) Allahın birliğine inananlar. (Bak: Hanîf.)
HUNEFŞAN
f. Kan saçan, kan serpen.
HUNEYN
Mekke-i Mükerremeye üç mil mesafede ve Mekke ile Taif arasında bir vâdinin adı.
HUNEYN VAK'ASI
Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur. Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birçok zatlar şehid olmuşlardır. (Bak: Uhud)(Eğer denilirse: Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem Habib-ü Rabb-il-Âlemin'dir. Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattır. Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir. Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla o bir avuç topraktan her küffârın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır. Ve daha bunun gibi bin mu'cizat sahibi olan bir Kumandan-ı Rabbâni, nasıl oluyor Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidayetinde mağlup oluyor?Elcevab: Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere mukteda ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, o nev-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve Hakim-i Zülkemâlin kavânin-i meşietine itaate alışsınlar ve desâtir-i hikmetine tevfik-i hareket etsinler. Eğer Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyesinde daima harikulâdelere ve mu'cizelere istinad etseydi, o vakit İmam-ı Mutlak ve Rehber-i Ekber olamazdı.İşte bu sır içindir ki, yalnız davasını tasdik ettirmek için arasıra indel-hâce, münkirlerin inkârını kırmak için mu'cizeler gösterirdi. Sair vakitlerde nasılki herkesten ziyade evâmir-i İlâhiyyeye itaat etmiştir. Öyle de: Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile te'sis edilen Âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi, "Sipere giriniz!" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamiyle hikmet-i İlâhiyye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübrâya müraat ve itaati göstersin. L.)
HUNFEŞAN
f. Kan saçan, kan serpen.
HUNHAH
f. İntikam alıcı, öç alıcı, kan isteyen.
HUNHAR
f. Kan içici. Zâlim. Kan akıtan. Öldüren, öldürücü.
HUNHARANE
f. Kan içercesine. Çok zâlimce. Öldürerek.
HUNİ
yun. Dar ağızlı kaplara sıvı dökmeye yarayan; ve yukarı kısmı genişçe, aşağı kısmı dar olan âlet.