(Haşi') Huşu içinde olanlar. Gözleri korku ve saygı ile düşkün bir hâlde olanlar.
HUŞŞAF
Yarasa kuşu.
HUŞU'
Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karışık sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük. Sükun ve tezellül.
HUŞUF
(C.: Huşef) Seri, eli çabuk, hızlı. * Geceleyin yola giden deve.
HUŞUNET
Kabalık, sertlik, inatçılık.
HUŞUNET-İ MİZÂC
Mizâc sertliği, huy ve tabiat sertliği.
HUŞUNET-İ TAB'
Tabiat ve huy kabalığı.
HUŞYAR
(Bak: Hüşyar)
HUT
Balık. Büyük balık. * Şubat ayı içinde güneşin girdiği ve semanın cenub yarısındaki burcun ismi.
HUTAB
(Hutbe. C.) Hutbeler.HUTAE : (C.: Hatâit) Kısa boylu kimse.
HUTAF
(C.: Hatâtif) Demir çengel. * Makaranın iki tarafında olan eğri demir.
HUTÂM
Kuru cisim kırıntısı. * Yumurta kabuğu. * Çerçöp.
HUTAME
Sofrada kalan yemek artığı.
HUTAME
Cehennemin beşinci tabakası. İnatçı münkirlerin yeri olup, Gayya Kuyusunun bulunduğu kısım.
HUTÂM-I DÜNYA
Bu fani dünyanın muvakkat ve boş malı mülkü.
HUTAT
Dökülmüş ve saçılmış olan şey.
HUTBE
İlâhi emir ve nehiyleri cemaate beyan ve ihtar etmek. Cuma veya bayram namazlarında müslümanlara hatibin İlâhi ve şer'i emirleri hatırlatan sözleri. (Hatib, bu hutbeyi söylemeye Halife veya İslâm Devlet Reisinden vazife ve salâhiyet almıştır.)
HUTBEHAN
f. Hutbe okuyan, hatib.
HUTEBÂ
Hutbe okuyanlar. Hatibler.
HUTEBÂ-İ UMUMÎ
f. Herkese hitâbeden, umuma ders verenler.
HUTM
Her kuşun gagasına, her davarın burnunun ucuna ve ağızının önüne derler.
HUTRE
Bina için verilen yemek. * Tatmak.
HUTRUŞ
Kısa.
HUTT
Emir. * Kıssa.
HUTTA
Haslet, huy.
HUTTA
Darp, vurmak. * Zor iş. * Başın önünde olan saç örgüsü.