İ Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • İMATE

    Ölü hale getirmek. Öldürmek. Fena etmek.
  • İMATE-İ VAKT

    Vakit öldürme. Boşu boşuna zaman harcama.
  • İMBİK

    (Bak: İnbik)
  • İMDAD

    Yardım. Yardıma yetişmek. "Yetişin, kurtarın" mânasında da kullanılır. * Yardıma gönderilen kuvvet. * Vâdeyi uzatmak. Mühlet vermek.
  • İMDADİYE

    Savaş zamanlarında harp masrafını karşılamak, sulh vaktinde de bütçe açığını kapatmak için halktan alınan örfi vergi. Harp için alınana "imdadiye-i seferiye", açığı kapatmak gayesiyle alınana da "imdadiye-i hazariye" denilirdi.
  • İMECE

    Köyün umumi işlerinde veya köylünün kendi işlerinde köy halkının müştereken çalışması. Beraberce birçok kimsenin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini halletmesi ve herkesin işinin sıra ile bitirilmesi.
  • İMHA

    Keskinletme, bileme.
  • İMHA

    Bozmak, yok etmek, mahvetmek. Yıkmak. Zâil etmek.
  • İMHAK

    Kararma. * Bereketsiz.
  • İMHAL

    Mühlet verme. Sonraya kalmasına müsaade etme.
  • İMHAR

    Hâtun için mehr tayin etmek. Evleneceği kız veya kadın için mehr tayin etmek.
  • İMHAZ

    Doğrulukla yapma.
  • İMKÂN

    Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak. (Bak: Hudus)
  • İMKÂNAT

    Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar. Ademle vücudu müsavi olanlar. Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler.
  • İMKÂN-I ÂDÎ

    Zâtında dâima mümkün olan. Her zaman olabilen. Olmasında bir mânia bulunmayan.
  • İMKÂN-I AKLÎ

    Man: Aklen mümkün bilinen. * Aklen mümkün olma.
  • İMKÂN-I ÖRFÎ

    Emsaline pek az rastlanan hârika bir âdet veya keramet gibi.
  • İMKÂN-I VEHMÎ

    Vehimle bir şeyi mümkün görmek, zannetmek.
  • İMKÂN-I ZÂTÎ

    Vukuu mümkün olan iş. Bir şeyin, aslında mümkün olması.
  • İMKÂN-I ZİHNÎ

    Bir şeyin mümkün olabileceğini zihinle düşünmek.(Vesveseli adam imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder. Yani, bir şeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder. Halbuki, İlm-i Kelâm'ın kaidelerindendir ki; imkân-ı zâtî ise, yakîn-i ilmîye münâfi değil ve zaruret-i zihniyyeye zıddiyyeti yoktur. Meselâ: Şu dakikada Karadeniz'in yere batması zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir. Halbuki yakînen o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz. Şüphesiz biliyoruz ve o ihtimâl-i imkânî ve o imkân-ı zâtî bize şek vermez, bir şüphe getirmez, yakînimizi bozmaz. Meselâ: Şu güneş zatında mümkündür ki, bugün gurub etmesin veya yarın tulu' etmesin. Halbuki bu imkân, yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez. İşte bunun gibi, meselâ: Hakaik-ı imâniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyyenin tuluuna, imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i imanîye zarar vermez. Hem "lâ ibrete li-l-ihtimali-l-gayri-n-nâşi an delilin" yani: "Bir delilden neş'et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur" olan kaide-i meşhure, hem usul-üd din, hem usul-ü fıkhın kaide-i mukarreresindendir. S.)
  • İMLA

    Doldurma, doldurulma. * Yazı yazma. (Dikte) * Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi. * Müddeti mühlet vererek uzatma.
  • İMLAK

    Mülk sahibi olmak. * Bey etmek. * Evlendirmek.
  • İMLAK

    Çok fakir düşmek.
  • İMLAL

    (Melâl. den) Usandırma veya usandırılma.
  • İMLAS

    Karanlık. * Karışma. * Koyunun tüyü dökülme.
  • İMLİSE

    Çöl, sahra.
  • İMLİSÎ

    Hırsız, sârık.
  • İMMA

    (Terdid edatıdır) "Ya, veya" diye tercüme edilir.. Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder.
  • İMMİSAR

    (İmtisar ile aynı mânâdadır) Süt sağmak. * Bir şeyi incelemek. * Az olmak. * Dağılmak. * Hâil, perde.
  • İMPARATOR

    Lât. Büyük kral. Birkaç devlete hükmünü geçiren büyük hükümdar. Tahta çıkan kadın olursa ona imparatoriçe denir.
  • İMRAC

    Ahde vefa etmeme, sözden cayma. * Hayvanı çayıra salıverme.
  • İMRAN

    Hz. Meryemin babası. (Bak: Âl-i İmran)
  • İMRAR

    Geçirmek. Mürur ettirmek. * İpi sağlam bükmek. * Acıtmak. Acı olmak.
  • İMRAR-I EVKAT

    Vakitleri geçirmek.
  • İMRAZ

    İllet sahibi olmak. Hasta etmek. Bir kimseyi hasta bulmak.
  • İMREE(T)

    Kadın. Hâtun. Avrat.
  • İMRUZ

    f. Bugün.
  • İMSA

    Akşama kalma. * Bozma.
  • İMSAK

    Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme. * Oruca başlama zamanı. * Hapsetmek. * Şer'an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men' etmek. * Yemez içmez adamın hâli. Cimrilik, hasislik, pintilik.
  • İMSAKİYE

    Ramazanda imsak vakitlerini gösteren cetvel.
  • İMSAL

    Boşuboşuna sarfetme, lüzumsuz yere harcama. Har vurup harman savurma.
  • İMSAS

    Değdirmek. Elle tutmak. Meshetmek.
  • İMSAS

    (Mass. dan) Emdirme, emdirilme. * Tıb: Suda erimiş ilâcı şırınga etmek.
  • İMŞEB

    f. Bu gece.
  • İMTAR

    Yağdırma veya yağdırılma.
  • İMTAR-I AHCÂR

    Taş yağdırma.
  • İMTAR-I MATAR

    Yağmur yağdırma.
  • İMTİDAD

    Uzanmak. Uzayıp gitmek. Gerilip ve çekilip uzanmak. * Boy. Tul. Uzunluk. * Feza, uzay.
  • İMTİDAH

    Aşma, taşma.
  • İMTİDAH

    (Medh. den) Medhetme, övme.