(İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle sözlere mucez, veciz veya vecize denilir.
İCAZ
Kadın eşarbı. Baş örtü.
İ'CAZ
Âciz bırakmak. Acze düşürmek, şaşırtmak. * Edb: Mu'cize derecesinde düzgün ve icazlı söz söylemek. Benzerini yapmada herkesi acze düşürmek. Güzel söz söylemekte insanların muktedir olmadıkları derece. * Mu'cizelik olan şey.(Kur'an 1350 senedir bütün hakaikını kâinat çarşısında açıp teşhir ettiği halde herkes, her millet, her memleket onun cevahirinden, hakaikından almıştır ve alıyorlar. Halbuki, ne o ülfet, ne o mebzuliyet, ne o mürur-u zaman, ne o büyük tahavvülâtlar onun kıymettar hakaikına, onun güzel üslublarına halel vermemiş, ihtiyarlatmamış, kurutmamış, hüsnünü söndürmemiş; şu hâl tek başı ile bir i'câzdır. M.)
Medrese usulüne göre okuttuğu dersi bitiren talebeye hocası tarafından izin verilmesi. Bu tasdikan verilen mühürlü kâğıda "icazetname", icazet vermiş olan müderrise de "muciz" denilirdi.
İCAZET-İ FİİLİYE
Bir kimseden izin ve ruhsata delalet eden bir fiil ve hareketin sudûr etmesi.
İCAZET-İ KAVLİYE
Bir kimsenin bir şey hakkında "izin verdim" demesi.
İCAZET-İ KÜLLÎ
Vaktiyle Osmanlı serdarlarına ve sefirlerine müsâlaha, muahede akdi ve sair işler hakkında verilen mezuniyet. Tam salâhiyet demektir. Bu salâhiyeti alan kumandan veya sefir, üzerine aldığı işi merkezden sormaya ihtiyaç kalmadan maslahatın icabettirdiği ve kendi aklının erdiği vechile yapıp bitirirdi.
İCAZET-İ LÂHİKA
Bir kimsenin önce izni olmadığı halde, yapıldıktan sonra bir şeyi tasdik edip kabul etmesi.
İCAZETNAME
f. Şehadetname. Diploma. Şehadet kâğıdı.
İCAZ-I BİTTAKDİR
Maksadı az sözle ifade etmekle beraber fazla olan etraflı mânaların zuhurudur.
İCAZ-I HASR
Lafzan hiçbir hazf olmadığı halde, ibârenin mânaca zengin olmasıdır.
İCAZ-I HAZF
Mânâya halel gelmemek şartı ile ve lâfzî veya aklî karine delâleti ile cümleyi tamamlayanlardan birinin hazfıdır.
İCAZ-I MAKBUL
Tazammun ve hazf ile olan icaz.
İCAZ-I MUHİLL
Sözün istenilen mânayı ifadeye kifayet etmemesi yüzünden mânanın bozulması halidir.
İCAZÎ
İcaza dair, icaza ait ve müteallik. Veciz bir tarzda.
İCAZKÂR
f. İcazlı, kısa ifadelerle çok şey anlatmak halinde olan.
İ'CAZKÂR
f. Mu'cizeli olmak. Başkalarını acze düşürecek derecede olmak.
İ'CAZKÂRANE
f. Herkesi yarışmada âciz bırakacak yolda.
İ'CAZNÜMA
Mu'cize gösterir derecede. Mu'cize derecesinde eser göstermek. Âciz bırakmayı göstermek.
İCBA'
Ekilen ekini henüz olgunlaşmadan satmak.
İCBAR
Zor. Zorlama. Cebretmek.
İCBAR-I NEFS
Kendini zorlama, nefsini icbar etme.
İCCAR
(C: Ecâcir) Dam, çatı.
İCCAS
Erik. * Zerdâli. * Armut.
İCDAF
Bağırıp çağırma.
İCDAN
Sonradan zengin olma.
İCFA'
Koparmak.
İCFAL
Gidermek. * Devekuşu seğirtmek.
İCFİL
Yaşlı kadın, ihtiyar kadın. * Korkak adam.
İCHA'
Ayaz çıkma.
İCHAD
Eziyet çekme, elem ve sıkıntıya mâruz bırakılma. * Gayret etme.
İCHAF
Zulüm etme, gaddarlık. * Gidermek. * Noksan etmek, eksiltmek.
İCHAM
Men'etmek, engel olmak.
İCHAR
(Cehr. den) Sesle okuma. * Ortaya çıkarma, zuhur ettirme, meydana çıkarma, açıklama.