İleri ve geri çekme, çekilme. * Hayvanın geviş getirmesi.
İCTİRAZ
Devenin geviş getirmesi.
İCTİSAR
Cür'et ve cesâret göstermek. * Çölü aşıp gitmek. * Denizde geminin geçip gitmesi.
İCTİSAS
Evleri yakın olmakla bir arada olma.
İCTİSAS
Hayvanın, ağzı ile çayırı araştırarak otlaması.
İCTİSAS
Ağacı kökünden çekip koparmak.
İCTİŞA'
Yer uygun olmama.
İCTİVA'
İğrenme, tiksinme.
İCTİVAR
(Civar. dan) Komşu olma, muhit yapma.
İCTİYAB
Gömlek giyme. * Yırtma. * Kuyu kazma.
İCTİYAH
Öldürme.
İCTİYAL
Doğru yoldan döndürme.
İCTİYAS
Yağma için dolanma. * Taleb etmek, istemek.
İCTİYAZ
Geçmek, mürur.
İCTİZA'
İktifa etmek, yeter bulmak.
İCTİZA'
Ağaç veya dal kesme.
İCTİZAB
(Cezb. den) Çekip uzatma. * Etrafına toplanma.
İCTİZAL
Sevinme, mesrur olma.
İCTİZAZ
Yün kırkma. * Çayır ve ot biçme.
İCTİZAZ-I AGNAM
Koyun kırkma.
İCYAM
Men'etmek, engel olmak.
İCZAB
Koparmak.
İCZAL
Semerin, devenin boynunu yara etmesi.
İCZAL
Birini sevindirme, mesrur etme, gönlünü hoş etme.
İCZAM
El kesme. * Hızlı yürüme.
İÇ
t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun. * Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek. * Karın, mide. * Kalb, vicdan, gönül. * Harem dairesi. * Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın.
İÇ CEBEHANE
t. Şimdiki askerî müzeye eskiden verilen addır. İç cebehâne tâbiri bilahare "Hazine-i esliha", Üçüncü Sultan Ahmed devrinde "Dâr-ül esliha", daha sonraları da "Harbiye ambarı" olarak değiştirilmiş, en sonunda "askerî müze" şeklini almıştır.
İÇ EZAN
t. Cuma günleri hatib minberde iken müezzin tarafından mahfilde okunan ezan. Diğer namazlarda yalnız minarede ezan okunurken, cuma günleri öğle vaktinde hem minarede, hem de caminin içinde müezzin mahfilinde ezan okunur. İkinci ezan caminin içinde okunduğu için buna "iç ezan" denilir.
İÇ HAZİNE
t. Osmanlı İmparatorluğu zamanında sarayda muhafaza edilen bir kısım paralar.
İÇ İL MÜDERRİSLERİ
t. İstanbul, Edirne ve Bursa'da ve bunlara bağlı yerlerde 150'şer akça ve daha fazla yevmiyeleri olan medrese müderrisleri.
İÇ KALE
t. Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere "bâlâ hisâr" da denilirdi. Bu iç kaleler, düşmanın, surları geçmesi hâlinde veya şehirde bir isyân çıktığı zaman, hükümdar veya kumandanın çekilip kendini müdafaa etmesi için yapılırdı.
İÇ OĞLANI
t. Saray hizmetine alınıp devletin çeşitli makamlarına namzed olarak yetiştirilen gençler. İç oğlanı, Yıldırım Bayezid zamanında yeni teşekküle başlayan saray hizmetlerinde bulunmak üzere yeniçerilik için toplanan devşirmelerden ayrılmak suretiyle meydana getirilmiş ve bu usûl sonradan yapılan kanunla devam edip gitmiştir.
İÇERLEK
t. Dip, kuytu yer. Çıkmaz. * Daha geride, daha içeride bulunan.
İÇGÜVEY
t. (İçgüveyi, içgüveysi) Kayınpederinin evine alınan dâmat. Karısı tarafının evinde oturan dâmat.
İÇLİ
t. İçi dolu. * Çabuk müteessir olan, hassas duygulu. * Kin tutan, haset eden.
İÇTİHAD
(Bak: İctihad)
İÇTİMAÎ
(Bak: İctimaî)
İÇTİNAB
(Bak: İctinab)
İ'DA'
Düşman etmek. * Sıçratmak. * Geri getirmek. * Muavenet etmek, yardım etmek.
İDA'
Fasid olmak. Bozulmak. * Helâk olmak. * Yardım etmek.