Bir şeyi titretmek. * Tecvidde: Okurken harflerin üzerinde birden durarak harfi, mahrecinden çıkar çıkmaz kesmek suretiyle bu harfleri tekrar okumak. Kalkale ile okunan harfler şunlardır: Kaf, tı, ba, cim, dal. (Hakk kelimesinde okunduğu gibi)
KALLA'
Beylere koğuculuk yapan yalancı. * Halk içinde tanınmak için kendine bir alâmet yapan kimse.
KALLAB
(Kalb. den) Düzenbaz, hilekâr. * Kalpazan. Sahte para basan kimse.
KALLAS
Takke dikici, takke diken.
KALLAŞ
Kalleş. Hileci, dönek.
KALLAVÎ
Vaktiyle vezirlerin giydikleri bir cins kavuk.
KALLE
Az olmak.
KALLEYS
San'a şehrinde bir kilise.
KALLİ
t. Sözlü. Dil ile.
KALLİDNÂ
Boynumuza geçir, tak (manâsındadır).
KALM
Kesmek.
KALMES
Ulu kişi, seyyid.
KALORİ
Lat. Bir kilogram suyu bir derece ısıtmak için lâzım olan ısı miktarı. * Gıdaların vücuda yarayışlı olması ve hararet vermesi bakımından değeri.
KALP
t. Hileli. Sahte. Taklit. * Yalandan cesaret satan korkak adam. * Yalancı. Kendisine güvenilmez olan.
KALTABAN
f. Namussuz. Pezevenk.
KALÛ
(A, uzun okunur) Dediler. Onlar söylediler (meâlinde fiil).
KALÛ BELÂ
Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir. (Bak: Bezm-i elest)
KÂLUC
f. Küçük parmak. * Güvercin kuşu.
KALUS
(C.: Kulus-Kalâyıs) Ayakları uzun genç deve. * Yüksek. * Murdarlıklar akan çay. Kirli ırmak.
KÂLUS
f. Ahmak, ebleh, akılsız.
KÂLUSANE
f. Akılsızcasına, ahmakçasına.
KALUŞE
f. Çömlek. * Tencere.
KALY
Et ve buğday kavurmak. * Buğz, adavet, düşmanlık.
KALYAN
f. Nargile.
KALYON
Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan yelkenli ve kürekli harp gemilerinden biri.
Kahretmek. Zelil etmek. * Zabtetmek. Ezmek. Kırmak. * Hasta etmek. * Başına vurmak. * Bir sese kulak verip dinlemek. * Ağzı dar olan bir şeyin içine huni ile akıcı maddeyi koymak. * Huni.
KÂM
f. İstek. Arzu. Maksad. Murad. Dilek. Lezzet. * Ağzın üstü. Damak. * Koyun, sığır ağılı. * Ağaç kilit.
KÂM NA KÂM
f. İster istemez.
KÂM U NÂKÂM
Elbette, ister istemez.
KAMA
İki tarafı keskin, ucu sivri ve enli bıçak. * Duvara veya keresteye çakılan büyük tahta çivi. * Ağaç, kütük ve sâireyi yarmak için kullanılan ucu ince, arka tarafı kalın ağaç veya demir takoz.
KAMAKIM
(Kumkuma. C.) İçlerine mürekkep, zemzem gibi şeyler konulan yuvarlak testiler.
KAMAME
Süprüntülük.
KAMARA
Vapurlarda mevki sayılan odalar ve salonlar. * Gemide kaptan gibi erkâna mahsus odalar. * Buğday ve arpa gibi mahsul demetlerinden harman yerinde yapılan küme. * Avrupa devletlerinde millet meclisi.
KAMARÎ
(Kumriye. C.) Dişi kumrular.
KAMAROT
Vapurlarda kamaraların hizmetini gören adam.
KAMATIR (KAMTARİR)
Katı, sağlam.
KÂMBAHŞ
f. Herkesin isteğini yerine getiren. * Bağışçı, ihsan edici.