Sıkı bir iş ve çalışma devresi. * Maksatlı uğraşma. Bir maksad için faaliyete geçme.
KÂM-PERVER
(C.: Kâmperverân) Emel besleyici.
KAMR
Göz kamaşmak.
KAMRA
Ay ışığı olan gece.
KÂMRAN
f. Arzusuna nâil olan, bahtiyar, mes'ud.
KÂMRANÎ
f. Mutluluk, kâmranlık. İsteğine, arzusuna kavuşmuş olma.
KÂMREVA
f. İsteğine erişen. Arsuzuna kavuşan. Gayesine ulaşan.
KAMS (KIMÂS)
Hareket ettirmek. * Davar önüne sıçramak.
KAMŞ
Bir şeyi şundan bundan toplamak.
KAMT
Kuş, dişisine cima etmek. * Doğan çocuğu beze sarmak.
KAMTARİR
Çatık suratlı.
KAMU
(Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
KAMUFLAJ
Fr. Gizlenme, örtme. Aldatma gayesiyle yapılan tertibat. Daha ziyade harp zamanlarında araçlar ile insanların, bulundukları mekâna göre kılığa girmeleri.
KÂMURAN
(Bak: Kâmran)
KAMUS
Deniz. Derya. * Denizin ortası, derin yeri. * Büyük Lügat Kitabı.
KAMUS
Arslan, esed.
KAMUS-İ ARABÎ
Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük.
KAMUS-İ OSMANÎ
Osmanlıca sözlük.
KAMUS-İ TÜRKÎ
Türkçe lügat kitabı, Türkçe sözlük. * Şemseddin Sâmi'nin yayınladığı Türkçe lügat.
KÂMVER
f. İsteğine kavuşmuş. Gaye ve maksadına vâsıl olmuş. Mutlu, bahtiyar.
KÂMVERÂN
(Kâmver. C.) f. Mutlular, bahtiyarlar, arzularına kavuşmuş olanlar.
KÂMYAB
İsteğine kavuşmuş. Murâdına ermiş olan.
KÂN
f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
KÂN
f. Ahmak, ebleh. Câhil. İdraksiz, düşüncesiz.
KANA
Süngüler.
KANAAT
Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak.(Semere-i sa'yine ve kısmetine rıza kanaattir, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir. M.) (Bak: Himmet)
KANAATBAHŞ
f. Kanaat verici, inandırıcı.
KANAATKÂR
f. Kanaat sâhibi. Kanaat edip az şeyle iktifâ eden.
KANAATKÂRANE
f. Kanaat sâhibi bir kimseye yakışır tarzda.
KANADİL
(Kandil. C.) Kandiller.
KANAFİZ
(Kunfuz. C.) Kirpiler. * Dağ fareleri.
KANAH
(C.: Kanevât-Kınâ-Kınaâ) Yer altında olan su yolu. * Kendir ağacı.
KAN'AR
Büyük, kaba budaklı ağaç.
KANAS
Av yeri.
KANAT
(C.: Kanavât) Yeraltına döşenmiş olan künk. Küçük kanal, su borusu. * Sopa, mızrak.
KANATA
ing. Bol ağızlı su testisi. * Sıvı koymaya mahsus kap. * Bazan ölçü gibi de kullanılır.
KANATİR
(Kantara. C.) Taştan yapılan kemerli büyük köprüler. Kantarlar.
KANATİR
(Kantar. C.) Kantarlar.
KANAVAT
(Kanât. C.) Yeraltına döşenmiş olan künkler. Su yolları. * Mızraklar, sopalar.
KANAZI'
(Kunzua. C.) Uzamış saç. * Baş traş edilirken yer yer bırakılan saç.
KANBER
Hz. Ali'nin (R.A.) sâdık, vefakâr ve sevgili kölesinin adı. * Mc: Bir evin gediklisi. * Herşeye burnunu sokan, her düğün ve eğlencede bulunan bir adamdan kinâye olarak kullanılır.
KAND
Şeker, şeker kamışının donmuş suyu.
KANDAL
Büyük başlı.
KANDAVE
Yaramaz huylu. * Gıdası olmayan taam. * Büyük iri.