f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi.
KÂR
f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü'. * Kazanç.
KAR' (KUR')
(C.: Ekrâ) Cem'etmek, toplamak. * Okumak, kıraat.
KARA
(C.: Ekrâ) Arka.
KARA
(C.: Ekrây-Karvât) Bahçe ve bostan içindeki su arkı. * Su ile karışmış süt.
KARA'
Deve yavrusunda çıkan beyaz bir sivilce ve kabarcık. * Baştaki saçların hastalıktan dökülmesi.
KARA'
(Kar'. C.) Su kabakları. * Gülsuyu kapları.
KARABASAN
t. Kâbus. Sıkıntılı ve korkunç rüya. * Bir kimsenin içine düştüğü pek sıkıntılı ruh durumu.
KARABE
Kırba. Büyük testi.
KARA'BELANE
Karnı büyük, yassı bir böcek.
KARABET
Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık.
KARABET-İ KALB
Kalb yakınlığı, gönül yakınlığı.
KARABET-İ NESEBİYYE
Aynı soydan gelmek suretiyle olan asli hısım ve akrabalık.
KARABET-İ SIHRİYYE
Kız alıp vermekle meydana gelen akrabalık, yakınlık, hısımlık.
KARABİN
(Kurban. C.) Kurbanlar. Allah için kesilen koyun, sığır ve deve gibi hayvanlar.
KARABORSA
Piyasadan çekilen eşyanın, yüksek fiatla satıldığı gizli pazar.
KARAFİ
(Şihâbüddin Ahmed El-Karafi) Maliki Mezhebi'nin büyük âlimlerindendir. Milâdi 1285 de vefat etmiştir.
KÂR-ÂGÂH
f. İşbilir, uyanık.
KÂR-ÂGÂHÎ
f. Uyanıklık, iş bilirlik.
KARAH
(C.: Akriha) Bina ve ağaç olmayan arazi.
KARAİB
(Karib. C.) Yakınlar, hısımlar. Akraba.
KARAİN
(Karine. C.) Karineler, ip uçları.
KARAKTER
yun. Huy. Mizac. Seciye. Bir şeyi benzerlerinden ayırdetmeğe yarayan temel hususiyet.
KARAMİL
Örülüp ucu sarkıtılan saç bağı.
KARAN
Mekke arzı.
KARANFUL (KARANFÜL)
Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat. Karanfil.
KARANİTIS
Kişiyi sersem eden dimağ dolgunluğu.
KARANTİNA
İtl. Bulaşıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir ülkeden gelen kişileri, gemileri veya malları geçici olarak tecrit etme şeklinde alınan tedbir. * Hastahanede yatması gereken hastaların kayıt ve kabul işlerinin yapıldığı yer. * Bir bulaşıcı hastalığın yayılmasını önlemek üzere hasta olup olmadığı bilinmeyen insan ve hayvanlarla temasın menedilmesi.
KARAR
Değişmez hâle gelmek. * Sabit ve sakin olmak. * Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük. * Gitmeyip kalmak. * Oturaklı yer. Sâkin olacak yer. * Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü. * Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama. * Dolanmak. * Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun.
KARARDÂDE
f. Durgun hâle gelmiş. * İstikrar bulmuş. Kararlaşmış. Karar verilmiş.
KARARET
Kısa ayaklı ve çirkin yüzlü bir cins koyun. * Düz yuvarlak yer.
KARARGÂH
f. Karar verilen yer. Karar yeri. * Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez.