K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KİHAN Ü MİHAN

    Küçükler ve büyükler.
  • KİHANET

    (Bak: Kehânet)
  • KİHİN

    f. Küçük, sagir.
  • KİHTER

    f. Yaşça en küçük olan.
  • KİHTERÎ

    f. Yaşça küçüklük.
  • KİK

    Uzun ve dar sandal.
  • KÎL

    Söz, kelâm, denilen.
  • KÎL U KAL

    Dedikodu.
  • KİLÂ

    Her ikisi, her iki (mânalarında olup dâima izâfet olur).
  • KİLÂ'

    Saklamak, korumak.
  • KİLÂB

    (Kelb. C.) Köpekler.
  • KİLÂB-I EHLİYE

    Ehlî köpekler. Ev, çoban ve av köpekleri.
  • KİLAET

    Korumak. Gözlemek. Muhafaza.
  • KİLAR

    f. Kiler.
  • KİLAZ

    Bodur, tıknaz kimse.
  • KİLE

    (C.: Kilel) İnce tülbendden yapılan cibinlik.
  • KİLE

    40 litrelik hububat ölçüsü. Eski bir ağırlık ölçüsü.
  • KİLECE

    (C.: Kilecât-Keyalic) Arpa. * Kile, mikyal.
  • KİLEM

    (Kelime. C.) Kelimeler, kelâmlar, sözler.
  • KİLER

    Erzak koymağa mahsus dolap. Yiyecek, içecek şeyler koyulan mahzen, anbar veya oda. (Bak: Kilar)
  • KİLİSA

    f. Kilise.
  • KİLİSE

    Hıristiyanların mâbedi. Hıristiyan mezhebi.
  • KİLK

    f. Kalem. Kamış kalem. * Kamıştan ok.
  • KİLLE

    Kesmez olmak. * Yorulmak. Müsterâh.
  • KİLS

    Kireç, kireçtaşı.
  • KİLSÎ

    Kireçtaşı yapısında olan.
  • KİLTE

    Deste, demet.
  • KİLVAZ

    Tevrat'ın mukaddes sandığı.
  • KİLYE

    Böbrek.
  • KİLYETEYN

    İki böbrek.
  • KİLYEVÎ

    Böbrek şeklinde olan. Böbrekle ilgili.
  • KİMAD

    Sıcak bez ile âzâyı kızdırmak.
  • KİMAM

    (Kimm. C.) Tomurcuklar. * Hayvan ağızlığı. Boyunduruk.
  • KİMN

    Saman.
  • KİMYA

    Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim. Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu. * Edb: Aşk. * İlâç. * Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzuyu terk etmek.
  • KİMYAGER

    Kimyacı.
  • KİMYA-YI AVAM

    Dünyanın kıymetsiz ve fâni olan şeylerini âhiret metalarına feda etmek.
  • KİMYA-YI HAVAS

    Kendinden geçip Allaha tam teslim olmak ve dönmek.
  • KİMYA-YI SAADET

    Rezaletlerden sakınıp nefsi tehzib ve tezkiye ve faziletleri kazanmak sureti ile nefsi tahliye etmek, süslemek, tezyin etmek. * İmâm-ı Gazalinin bir eserinin ismi.
  • KİMYEVÎ

    Kimyâ ile alâkalı
  • KİN

    f. Gizli düşmanlık. Garaz. Buğz. Adâvet.
  • KİNAİYYAT

    (Kinâye. C.) Temsillerle anlatılan imalı ve dokunaklı sözler.(Mâlumdur ki, fenn-i belagatta bir lâfzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikisi, başka bir maksud mânaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona "lâfz-ı kinâi" denilir. Ve "kinâi" tabir edilen bir kelâmın mânâ-yı aslisi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. belki kinâi mânasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinâi mâna doğru ise; o kelâm, sadıktır. Mâna-yı asli kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mâna-yı kinâi, doğru değilse, mâna-yı aslisi doğru olsa, o kelâm kâzibdir. Meselâ: Kinâi misâllerinden: (filânun tavil-ün-necad) denilir. Yâni: "Kılıcının kayışı, bendi uzundur." Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa da,yine bu kelâm sâdıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan, uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir. Çünki, mâna-yı aslisi maksud değil. S.)
  • KİNAN

    (C.: Eknan-Ekinne) Perde, örtü.
  • KİNANE

    (C.: Kenâin) Okluk, sadak, ok kuburu.
  • KİNAS

    (C.: Künüs) Geyik yatağı.
  • KİNAYE

    Dolayısı ile dokunaklı söz. Maksadı dolayısı ile anlatan söz. Üstü örtülü dokunaklı söz. Açıktan olmayıp hakiki mânâyı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak.
  • KİNCER

    f. Büyük fil.
  • KİNCER

    f. Büyük fil.
  • KİNDAR

    f. Kin tutan. İçinde kin ve garez besliyen. Öc ve intikam almağa düşkün.
  • KİNDARANE

    f. Kinci olarak, kindarcasına.