Arkasında deve hörgücü gibi, hörgücü olan bir cins balık.
KİNDİR
Kaba eşek.
KİNE
f. Kin, garaz. Kalbde beslenen düşmanlık.
KİNECU
f. Öc almağa uğraşan, intikam almak için çalışan.
KİNEDÂR
f. Kindâr, kin güden, düşmanlık besliyen.
KİNEGÂH
f. Savaş meydanı, muharebe alanı, harp sahası.
KİNEHÂH
f. İntikam ve öc almak istiyen. Müntakim, kinci.
KİNE-İ PELENG
Kaplan kini : Kolay kolay sükunet bulmayan kin.
KİNEKEŞ
f. Düşmandan öc ve intikam alan.
KİNEMEŞHUN
f. Kinle, intikamla dolu.
KİNETİK
Fr. Hareketle alâkalı. Hareket dolayısıyla meydana gelen, hareketli.
KİNEVER
f. Kin besleyen, hased eden, kinci.
KİNF
Zenbil. * Çoban dağarcığı.
KİNFİRE
Burun ucu.
KİN-İ MUZMER
Gizli kin.
KİNN
(C.: Eknân) Perde, örtü.
KİNNAR
Bez ve keten parçası.
KİNNARAT
Bir nevi elbise. * Çalgılar, defler.
KİNNE
Erkek görmüş kadın.
KÎR
Katran, zift.
KİRA'
Kirâ. Bir eşya veya yerin, geçici bir zaman kullanılmak üzere para ile bir kimseye verilmesi. * Böyle bir şey karşılığı alınan para.
KİRAB
(Kerübe. C.) Yeri sürüp aktarmak. * Yeri süpürmek. * Suyun aktığı yerler.
KİRABE
Yeri sürüp aktarmak.
KİRAM
Benzetmeli, kinâyeli. * (Kerim. C.) Kerimler, şerefliler. * Eli açık cömert kimseler.
KİRAMEN KÂTİBÎN
İnsanların iki tarafında bulunup, sevablarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
KİRAR
Bir daha, tekrar. Tekerrür.
KİRAREN
Tekrar tekrar, çok sefer, tekrar suretiyle.
KİRAZ
Evmek, acele.
KİRAZ
Rahmin, kabul ettikten sonra yine dışarı döktüğü meni.
KİRBAL
(C.: Kerâbil) Hallaç yayı. * Kalbur.
KİRBAN
Dolu kap.
KİRBAS
(C.: Kerâbis) Bez. Kumaş, keten veya pamuk bez.
KİRBASÎ
Bez satıcı kimse.
KİRDAR
Bir kimse, tasarruf ettiği yerin bir zirâ veya iki zirâ toprağını almak için başkasına satmak. * Bina. * Ağaç.
KİRDİDE
(C.: Kerâdid) Bir miktar toplanmış hurma. * Sepet dibinde geri kalan hurma.
KİRDİKÂR
f. Sâni. Yapan Allah (C.C.).
KÎRFAM
f. Simsiyah, katran renginde.
KİRFÎ
Bazısı bazısının üstüne yağılmış olan yüksek bulutlar. * Yumurtanın dış kabuğu.
KİRİS
f. Yaltaklanma. * Aldatma, kandırma, hile yapma.
KİRİŞEK
f. Savaşçı, cengâver, muharib.
KİRİŞTE
f. Çerçöp.
KİRKİRE
(C.: Kerâkir) Şecaat. * Deve göğsü.
KİRM
f. Böcek kurdu.
KİRM-İ EBRİŞİM
İpekböceği.
KİRPAS
f. Padişah veya vezir konaklarındaki divanhâne.
KİRPİK
Göz kapağının kenarındaki kıllar. * Bir nevi taş. * Hayvan ve nebatların beden yapısında bâzı küçük ve ince uzantılar.
KİRPİK-İ AKIL
Mc: Akıl gözünün kirpiği. Aklın, hakikatleri anlamasına engel olan şey.(Meşhurdur ki: Îdin hilâline bakardı cemaat-i kesire. Kimse bir şey görmedi.Zevâli bir ihtiyar yemin etti ki; "Gördüm". Hâlbuki gördüğü kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılı idi.O kıl oldu onun hilâli. O mukavves kıl nerede? Hilâl olmuş kamer nerede? Ger anladın şu remzi:Zerrattaki harekât, kirpik-i aklın olmuş birer kıl-ı zulmettar, kör etmiş maddi gözü.Teşkil-i cümle envâ fâilini göremez, düşer başına dalâl.O hareket nerede? Nazzam-ı kevn nerede? Onu ona vehm etmek muhal-ender muhal. S.)
KİRS
(C.: Ekrâs-Ekâris) Her nesnenin aslı. * Bir araya getirilmiş beytler. * Biri biri üstüne yığılmış kalmış davar tersi.
KİRŞ
İşkembe. Geviş getiren hayvanların midesi. * Karın, mide.
KİRZİM
(C.: Kerâzim) Yüksek burunlu kimse. * Büyük balta.