K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KİVARE

    Petek.
  • KİYAE

    Zayıflık. * Korkaklık.
  • KİYAH

    f. Ot.
  • KİYAHBESTE

    f. Ot bitmiş, ot yetişmiş.
  • KİYAN

    Tabiat.
  • KİYAN

    f. Merkez. * Yıldız, seyyâre.
  • KİYANE

    Kefâlet, kefil olma.
  • KİYASET

    Zeki. * Uyanıklık. Zekâ. Ferâset. Zeyreklik.
  • KİYFE (KİFE)

    Bez parçası.
  • KİYR

    Demirciler körüğü. * Dağ, cebel.
  • KİYYA

    Sakız.
  • KİYYE

    Sakız.
  • KÎZ

    Küçük kap.
  • KİZA

    Yemeği çok yemekten dolayı basan ağırlık.
  • KİZB

    Yalan. Yalan söyleme. (Sıdkın zıddı)(Kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifâkın birinci alâmetidir. Kizb, Kudret-i İlâhiyyeye bir iftiradır. Kizb, Hikmet-i Rabbaniyyeye zıddır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrib eden kizbtir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbtir. Âlem-i beşerin ahvalini fesada veren, kizbtir. Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbtir. Müseylime-i kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsva eden, kizbdir. İşte bu sebeblerden dolayıdır ki; bütün cinayetler içinde tel'ine, tehdide tahsis edilen, kizbdir...Sual: Bir maslahata binaen kizbin câiz olduğu söylenilmektedir...Öyle midir?Cevab : Evet, kat'i ve zaruri bir maslahat için bir mesağ-ı şer'i vardır. Fakat hakikate bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür. Zira usul-ü şeriatta tekarrur ettiği vechile, mazbut ve miktarı muayyen olmıyan bir şey hükümlere illet ve medar olamaz; çünki, mikdarı bir had altına alınmadığından su-i istimale uğrar. Maahâza, bir şeyin zararı menfaatına galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-i muteber olur. Maslahat, o şeyi terk etmekte olur. Evet, âlemde görünen bu kadar inkılâblar ve karışıklıklar, zararın özür telâkki edilen maslahata galebe etmesine bir şâhiddir. Fakat kinaye veya ta'riz suretiyle yani gayr-i sarih bir kelime ile söylenilen yalan, kizbden sayılmaz. İ.İ.)
  • KİZBERE

    Baldırıkara adı verilen ot.
  • KİZİR

    Köy muhtarının yamağı hükmünde olan adam. Köy kâhyası.
  • KİZYUN

    Toprak parçası.
  • KLASİK

    Fr. Çok eskiden yazıldığı hâlde değerini kaybetmeyen eser veya san'at eseri. * Âdet hâline gelmiş usul.
  • KLASÖR

    Fr. Tasnif işlerinde kullanılan, gözlere ayrılmış dolap veya çekmece. * Geniş mukavva dosya.
  • KLİNİK

    yun. Hastaya bakılan yer. * Ders gösterilen hastahane koğuşu.
  • KLİŞE

    Fr. Matbaada tipografik baskıda kullanılan kabartma resim veya yazılar çıkarılmış madeni levha.
  • KLÜP

    ing. Eğlenerek boş olarak vakit geçirmek yahut okumak, konuşmak üzere üyelere mahsus toplantı veya eğlence yeri.
  • KOALİSYON

    ing. Bir maksad için birleşen kuvvetler yahut partiler topluluğu.
  • KOÇ YİĞİT

    Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz, cengâver.
  • KOÇKAR

    Dövüş için terbiye olunmuş iri koç.
  • KODAMAN

    İleri gelen. Servet veya mevki sahibi kimseler hakkında alay yollu söylenir.
  • KODES

    Tavuk yeri, kümes. * Hapishane.
  • KOF

    İçi boş. Kovuk. * Aklı ve ilmi olmayan. Câhil.
  • KOKONA

    Yaşlı rum kadını.
  • KOLAĞASI

    t. Eskiden mevcud olan yüzbaşı ile binbaşı arasındaki rütbe.
  • KOLON

    Fr. Sütun. * Matbaacılıkta, dizilen yazı sütunu.
  • KOLONİ

    Fr. Bir ülkenin, sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği ülkeye sıkı bağlarla bağlı arazi. * Başka bir memlekete yerleşmeğe giden göçmen topluluğu veya bir topluluğun yerleştiği yer. * Bir memlekette bulunan yabancılar topluluğu.
  • KOLORDU

    t. Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik.
  • KOMANDO

    (Portekizce) Ask: Müstakil olarak çalışan ve baskın, sabotaj v.b. gibi özel vazifeler yapan, az sayıda askerlerden kurulu birlik, çete.
  • KOMBİNEZON

    Fr. Tertib, düzenlemek. * Çare. * Kadın iç gömleği.
  • KOMEDİ

    yun. Cemiyetin gülünç ve kusurlu hâllerini ortaya koyan tiyatro eseri. * Uydurma, yapmacık hareket veya söz. * Gülünecek hareketler.
  • KOMEDİYEN

    İki yüzlü, riyakârlık gösteren. * Komedi oynayan tiyatro oyuncusu. Maskara.
  • KOMİSER

    Fr. Emniyet teşkilâtının meslek dereceleri içinde yer alan ve en az lise tahsilini yapmış, polis enstitüsünün orta ve yüksek kısmını tamamlamış üniformalı veya sivil memur.
  • KOMİSYON

    Fr. Meclis şubesi. Hususi surette teşkil olunan meclis. * Ticarette vasıtalık etme, dellâllık ücreti.
  • KOMİTA

    (Slavca) Maksadına ulaşmak için ekserî silah kullanan, siyasî, gizli ihtilaki cemiyet. Eşkiya.
  • KOMİTACI

    Siyasi bir gayeye ulaşmak için, silâhlı mücadele yapan gizli bir topluluk veya teşkilâtın mensubu olan kimse.
  • KOMİTE

    Fr. Bir komisyon arasından seçilmiş âzası bulunan, bir iş için toplanan hey'et. Meclis şubesi. Hey'et.
  • KOMPARTIMAN

    Fr. Yolcu trenlerinde vagonların bölümlerle ayrılmış kısımlarından her biri.
  • KOMPETAN

    Fr. Bir işi iyi bilen. Bir şey hakkında yerinde kararlar alabilen kimse.
  • KOMPLEKS

    Fr. Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş. * Basit olmayan. Mürekkep. * İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü.
  • KOMPLO

    Fr. Bir kişiye karşı toplu olarak alınan karar. Tuzak. Suikast.
  • KOMPRİME

    Fr. Toz halinde iken sıkıştırılıp ufak hap haline getirilmiş ilaç.
  • KOMÜNİZM

    Fr. Cemiyet içinde fertlerin her türlü mülkiyet haklarını ve aile hayatını ve dini kaldırıp materyalizmi esas alan ve bütün mülkiyeti devlete mal eden bâtıl bir nazariye.(Şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor. Çünki: Akibeti görmiyen kör hissiyatla hareket eden gençlere, ehl-i namusun güzel kızlarını ibahe eder. Belki hamamlarında erkek kadın beraber çıplak olarak girmeleri ve izin vermeleri cihetinde bu fuhşiyatı teşvik eder. Hem serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder ki: Bütün beşer, bu musibete karşı titriyor. S.)(Evet hariçte iki cereyana karşı bu kahraman millet, Kur'an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek, dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak, İslâmiyet hakikatıyla mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mâzideki şerefini İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve iman bütünlüğüdür...Şimâldeki dehşetli anarşilik tohumunu saçan ve nesil ve milleti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmağa yol açan kızıl tehlike... R.N.) (Bak: Anarşizm)
  • KONAK

    Menzil, yolculukta gece vakti inilen yer. * Yolculukta bir yerde durma, dinlenme. İki menzil arasındaki yol. * Büyük ev, zengin ve mükellef ikâmetgâh. * Resmi dâire.