K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KONDÜKTÖR

    Fr. Kılavuz, memur, müdür. * Trenlerde vagon ve bilet işlerine bakan vazifeli kimse.
  • KONFERANS

    Fr. Dinleyicilere herhangi bir mevzu hakkında bilgi vermek gayesiyle yapılan konuşma.
  • KONGRE

    Fr. Çeşitli memleketlerden yöneticilerin, elçilerin ve delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı.
  • KONSEY

    Fr. İdare vazifesi yüklenmiş kişilerin topluluğu. * Müzakere hâlinde bulunan kimselerin meydana getirdiği kurul. * Bu tarz bir toplantının yapıldığı yer.
  • KONSOLİT

    (Konsolide) Fr. Ana sermayenin ödeme tarihi belli olmayan ve yalnız faizi ödenen devlet tahvili.
  • KONSOLOS

    İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.
  • KONTENJAN

    Fr. Alâkalıların her birine düşen miktar veya yer. Pay miktarı.
  • KONVOY

    ing. Aynı yere giden nakil vasıtaları topluluğu. * Aynı yere nakledilen insan grubu. * Harb gemilerinin himayesinde sefer yapan yük gemileri katarı.
  • KOPİL

    Küçük Rum çocuğu. * Çapkın, külhani.
  • KOR

    t. Her tarafı iyice yanıp içine kadar ateş hâline gelmiş kömür veya odun parçası. * Askeriyede kolordu.
  • KORSAN

    itl. Deniz haydutu. Deniz eşkiyası. * Başkaların haklarını zor kullanarak yiyen kimse. * Bir hakkı izinsiz olarak kullanan.
  • KORSAN GEMİSİ

    Deniz hırsızlığı ve korsanlık yapan gemiler. Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı ad verilirdi.
  • KOSTANTINİYYE

    İslâm dünyasında İstanbul için kullanılmış isimlerden biri.
  • KOTRA

    ing. Tek direkli, yelkenli, narin küçük gemi.
  • KOY

    Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak.
  • KOZMOĞRAFYA

    yun. Yıldızların yerlerinden ve hareketlerinden bahseden ilim. Felekiyyat. İlm-i hey'et.
  • KOZMOPOLİT

    Fr. Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse. * Çeşitli milletlerden insanları içine alan.
  • KOZMOZ

    (Kozmos) yun. Kâinat. Bütün gökler.
  • KÖFTEHOR

    (Bak: Kuftehar)
  • KÖHNE

    f. Eski, eskimiş. * Zamanı geçmiş. Demode olmuş.
  • KÖHNEBAHAR

    Sonbahar.
  • KÖLE

    t. Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek. (İslâmiyet köleliği en âdil usullerle kaldırmağa çalışmış ve Resul-i Ekrem (A.S.M.), insanları kölelikten kurtarmayı ibadet olarak ilân etmiştir.)
  • KÖRÜK

    Ateşi havalandırmak için yapılmış bir âlet. * Hava ile çalışan bazı çalgıların hava vermeğe mahsus kısmı.
  • KÖŞE

    (Bak: Kuşe)
  • KÖŞELİ PARANTEZ

    t. Cümleden tamamıyla ayrı "haşiye" gibi bir sözü içine alır.
  • KRAMP

    Fr. Adalenin kasılması.
  • KRATER

    (Bak: Atmiye)
  • KRİTİK

    yun. Tenkid. Sıkışık durum, sıkıntılı. * Tıb: Hastalığın en kötü zamanı.KRUVAZÖR : Fr. Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te'min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi.
  • KUAL

    Üzüm çiçeği.
  • KUAS

    Bir hastalık (ki göğüsü tutar.)
  • KUAS

    Boynun içine geçik olması.
  • KUAS

    Koyunun burnunda olan bir hastalık.
  • KUB

    f. "Vuran, vurucu, döven" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: (Leked-kub: Tekme vuran)
  • KUBA'

    Hınzır avazı. * Büyük ölçek.
  • KUBAA

    Serçe gibi küçük bir alaca kuşun adı. * Avcıların giydiği hırka.
  • KUBAKIB

    Acele eden kimse, aceleci.* Bir yıldan sonra olan yıl.
  • KUBALE

    Mukabele. * Kapı önü.
  • KUBAN

    (Kub. C.) f. Vurucular, dövücüler. * Vurarak, döverek mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
  • KUBB

    Kürk.
  • KUBBE

    Yarım küre şeklinde yapılan bina damı.
  • KUBBE ALTI

    Tar: Topkapı Sarayı'nda başta sadrazam olmak üzere devlet adamlarının ve vezirlerin toplanıp devlet işlerini görüştükleri yer.
  • KUBBE-İ ÂLİYE

    Yüksek kubbe.
  • KUBBE-İ HADRÂ

    Yeşil kubbe.
  • KUBBE-İ KANEK

    Ağzın tavanı. Damak.
  • KUBBE-İ MİNA

    Gökyüzü. Gök kubbesi.
  • KUBBE-İ ULYÂ

    Sema, gökyüzü.
  • KUBBE-İ ZERRİN

    Güneş, şems.
  • KUBBE-NİŞİN

    f. İstanbulda Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denen yerde toplanan kabine üyeleri denebilecek toplantıya katılan vezirlerin herbiri.
  • KUBBERE

    (C: Kubber-Kabbere) Turgay dedikleri küçük kuş. * Bacaksız, kısa boylu kimse.
  • KUBBET-ÜL İSLÂM

    İslâmın kubbesi. * Belh şehrinin başka bir adı.