K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • KAHLESE

    Yuvarlak baş.
  • KAHM

    (Kuhum) : Düşünmeden kendini bir iş içine atmak.
  • KAHPE

    (Bak: Kahbe)
  • KAHR

    Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme. * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.) (Bak: Celal)
  • KAHR

    Yaşlı, ihtiyar kişi. * Yaşlı at. * Yaşlı deve.
  • KAHRAMAN

    (C.: Kahramanan) f. Yiğit, cesur, bahadır. * Fars mitolojisinde Rüstem'in yendiği kişi. * İş buyuran, hüküm sâhibi.
  • KAHRAMANAN

    (Kahraman. C.) f. Kahramanlar. Cesur kimseler, yiğitler.
  • KAHRAMANANE

    f. Kahramanca, yiğitçe, cesurane.
  • KAHRAMANÎ

    f. Yiğitlik, kahramanlık, cesurluk.
  • KAHREBAN

    Kehribar.
  • KAHRENÎ

    Kahr ile, zorla. Ezerek, cebren.
  • KAHR-I DEHR

    Dünyânın ve zamanın kahrı.
  • KAHR-I HİDDET

    Hiddetin ve kızgınlığın yıkıcı galebesi.
  • KAHT

    Kıtlık. Kuraklık. Kuraklıktan dolayı mahsulün yetişmemesi.
  • KAHT Ü GALÂ

    Yokluk. Kıtlık. Fakirlik. * Pahalılık.
  • KAHT-I RECUL

    (Kaht-ı rical) Adam kıtlığı. Değerli devlet ve siyaset adamlarının yokluğu.
  • KAHUS

    Uzun boylu erkek.
  • KAHVALTI

    t. Sabah ve ikindi vakitleri yenilen hafif yemek.
  • KAHVE

    şarap. * Hâlis süt. * Kahve. * Güzel koku. * Bolluk, bereket. * Kahvehane.
  • KÂHYA

    Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır.
  • KAHZ

    (Ok atmak. * Sıçramak. * Yarmak.
  • KAHZ (KIHZ)

    İbrişim karışıklı beyaz bez.
  • KAIF

    Yeri kazıp götüren, toprağı sürükleyen yağmur.
  • KAILE

    (C.: Kavâil) Dağ başı.
  • KAİB

    (C.: Kevâib) Tomurcuk memeli kız.
  • KAİBE

    Hüzün ve gamdan perişan olmak.
  • KAİD

    (Kuud. dan) Oturan, oturucu, oturmuş.
  • KAİD

    (A, uzun okunur) Süren. Sevkeden. * Koyunların önünden giden ve "Küsem" denilen koyun. * Yedeğine alıp çeken. Çavuş. Serasker, kumandan. * Sıradağ. * Geniş ark.
  • KAÎD

    (C.: Kavayid) Çekirge. * Ulu, yüce kişi.
  • KAİDAN

    (Kaid. C.) Kumandanlar, komutanlar, seraskerler.
  • KAİDE

    Esas. Temel. Düstur. Nizam. Yol. Ayaklık. * Dip taraf. * Bir şeyin meydana gelmesine şart ve düstur olan husus. * Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri. * Fık: Hayızdan ve çocuktan kesilmiş kadın.
  • KAİDE-İ KÜLLİYE

    Açık ve sarih olan kaide ve hüküm. Herşey hakkında tatbik edilebilen, umumi kaide.
  • KAİDE-İ RABT

    Bağlama kaidesi, bağlama cümlesi.
  • KAİDEN

    Oturarak, oturduğu hâlde.
  • KAİDEŞİKEN

    f. Kaide ve usullere uymayarak. Kuralları çiğniyerek.
  • KAİDEŞİKENÂNE

    f. Usul ve kaideye riayet etmeyerek, kuralları çiğneyerek, kaideyi bozarak.
  • KAİDETEN

    Kaide ve hükümlere göre. Kurala uygun olarak.
  • KAİDEVÎ

    Kaide ve kural ile alâkalı. * Mat: Tabana ait.
  • KAİD-ÜL CEBEL

    Dağın çıkıntısı, burnu.
  • KAİD-ÜL CEYŞ

    Orduyu, askeri idare ve sevkeden. Kumandan. Serasker.
  • KAİL

    Söyleyen. Anlatan. Nakleden. Söz sahibi. İnanmış. * Boyun eğmiş. Rıza göstermiş, razı olmuş.
  • KAİM

    Ayakta duran. Mevcut. Baki. * Vaktini ibadetle geçiren.
  • KAİME

    Uzun bir kâğıda yazılan ferman. * Kitap yaprağı. * Kâğıt para.
  • KAİMEN

    Ayakta durarak. Yıkılmamış. * Canlı olarak.
  • KAİM-MAKAM

    Birinin yerine geçen. Kaymakam. Bir kazayı (İlçe) idâre eden memur. Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe. Yarbay.
  • KÂİN

    Olan. Var olan. Bulunan. Mevcut.
  • KÂİNAT

    Var edilen şeylerin hepsi. Yaratılanlar. Mevcudat. Âlemler.
  • KÂİNAT-EFRUZ

    f. Kâinatı süsleyen, cihanı donatan.
  • KÂİNAT-I NÂİME

    Uyuyan kâinat.
  • KAÎR

    Daha derin, çok derin.