M Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • MAKT

    Vurmak.
  • MAKT

    Kin, hiddet. İğrençlik. Şiddetli buğz.
  • MAKTA'

    Kesilen yer, kat'edilen yer, kesinti yeri. * Uzun bir cismin enliğine kesildiği yerin görünüşü. * Edb: Her manzumenin, hususen gazellerin ve kasidelerin ilk beytine matla', son beytine makta' denir; makta'da şâirin ismi bulunur.
  • MAKTAA

    Eskiden üzerinde kamış kalemin ucu kesilerek düzeltilen kemikten veyâ mâdenden yapılmış âlet.
  • MAKTANE

    Pamuk tarlası.
  • MAKTAR

    Damla, katre.
  • MAKTEL

    Birinin öldürüldüğü yer. Bir katlin yapıldığı yer.
  • MAKTEM

    Tozlu yer.
  • MAKTU'

    (Maktua) (C.: Makati') Kesilmiş, kat olunmuş. * Pazarlıksız, değeri ve pahası biçilmiş. * Götürü.
  • MAKTUAN

    Götürü olarak, toptan.
  • MAKTUL

    Öldürülmüş, katledilmiş olan.
  • MAKTULEN

    Öldürülerek, katledilerek.
  • MAKTULÎN

    (Maktul. C.) Öldürülmüş insanlar. Vurulmuş veya katledilmiş kimseler.
  • MAKTUR

    Katranlı. Katran sürülmüş.
  • MA'KUD

    (U, uzun okunur) Akdolunmuş, bağlanmış, düğümlü, bağlı.
  • MAKUL

    (Kavl. den) Denilmiş, söylenilmiş. * Söylenilen söz.
  • MA'KUL

    Akla yakın, aklın kabul edeceği.
  • MAKULAT

    (Makule. C.) Çeşitler, takımlar. Kategoriler.
  • MA'KULAT

    (Ma'kul. C.) Aklın uygun bulduğu, ancak akıl ile bilinir ve nakle müstenid olmayan meseleler ve ilimler. (Bak: Akliyat)
  • MAKULE

    Takım, çeşit. Kategori.
  • MA'KULE

    Diyet.
  • MA'KULİYET

    Akla uygunluk, mantıki oluş. * Menkul olmayış.
  • MA'KUL-ÜL-MA'NA

    Bir sebebe, illete ve maslahata dayanan şer'i mesele. (Fakat, hakiki sebeb ise emr-i İlâhidir.) Bir hikmete ve bir maslahata binâen tercih edilmiş veya o hükmün teşriine müreccih olmuş olan şer'i mes'ele. (Bak: Taabbüdi)
  • MA'KUM

    Kapalı.
  • MA'KUS(E)

    Tersine dönmüş, aksetmiş, başaşağı çevrilmiş, zıddı. * Uğursuz.
  • MA'KUSEN

    Ters olarak, aksine, zıddına olarak.
  • MA'KUSEN MÜTENASİB

    Mat: Tersine olan müvâzene. Yâni, birbirine nisbet edilen iki şeyden, biri çoğaldığı oranda diğerinin eksilmesi veya birinin azaldığı nisbetinde diğerinin çoğalması. Ters orantılı.
  • MA'KUSİYET

    Terslik, zıdlık, aksilik.
  • MAKV

    Cilâ yapmak. * Yıkamak. * Saklamak.
  • MAKYA

    Kusmak. * Kusma yeri.
  • MAKYE

    Duracak yer, konak yeri.
  • MAKZABA

    Yonca ekilen yer.
  • MAKZÎ

    Kaza olunmuş, ödenmiş, te'diye olunmuş olan. Ümid edildiği üzere tamam ve ikmâl edici olan. Ödeyici. Sâhib-i mucib ve muris. * Fık: Kendi irade ve kesbimizin neticesi olmak üzere Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) yaratıp vücuda getirdiği bazı şeyler vardır ki, bunlar Allah'ın rızasına muhalif olduğundan, bunları irtikâb etmesi caiz değildir. Bu usul-ü kaideye, "makzî" denilmektedir.
  • MAKZUF

    (Kazf. den) İftira edilmiş. Namusu hakkında lâf edilmiş. * Hazfolunmuş. Atılmış.
  • MAL

    Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)
  • MAL

    f. "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır. (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)
  • MA'L

    Evmek, acele etmek, tez tez gitmek. * Alıp kaçmak.
  • MAL MÜDÜRÜ

    Kazâ mâliye memuru.
  • MALAK

    Manda yavrusu. Buzağı.
  • MALAKELAM

    Diyecek yok. Söz götürmez.
  • MALAMAL

    Çok dolu, lebâleb, ağzına kadar dolu.
  • MALANİHAYE

    Sonsuz, nihâyetsiz. Uçsuz bucaksız.
  • MALARYA

    ing. Sıtma.
  • MA'LAT

    (C.: Maâli) Derin ve yüksek fikir. * Ululuk, şeref, itibar.
  • MALAYA'Nİ

    (Mâlâyâni) Mânasız, faydasız, boş söz.(Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyani şeylerle ömrünü telef etmesin. Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saâdet-i ebediyeye girsin. M.)
  • MÂLÂYA'NİYYÂT

    Faydasız boş sözler, boş konuşmalar, faydasızlık.
  • MALAYUTAK

    Tâkat getirilmez, güç yetmez, dayanılmaz.
  • MALAZ

    Sürülmüş toprak. * Sular altında kalmış tarla.
  • MALDAR

    f. Malı mülkü çok olan. Zengin.
  • MALDARÎ

    Zenginlik, servet.