N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NAŞİE

    Delil. Zuhur. * Gündüz veya gecenin evvelki saati. * Uykudan sonra kalkmak hali ve uyanık olduğumuz hal.
  • NA-ŞİKİB

    f. Sabırsız.
  • NA-ŞİKİBÂNE

    f. Sabırsızlıkla.
  • NA-ŞİKİBÂNÎ

    f. Sabırsızlık.
  • NA-ŞİKİBÎ

    f. Sabırsızlık.
  • NAŞİLE

    Eti az olan.
  • NA-ŞİNAS

    f. Bilmez, câhil. * Tanımaz olan, tanımayan.
  • NA-ŞİNİDE

    f. Duyulmamış, işitilmemiş.
  • NAŞİR

    Neşreden, yayan. * Bir müellifin eserini bastırıp çıkartan. Editör.
  • NAŞİRE

    (C.: Nevâşir) Kolu açan adale. * Kuruyup yağmurdan yeşeren ot.
  • NA-ŞİTA

    f. Sabahtan beri hiç bir şey yememiş olma.
  • NAŞİTAT

    Meleklerden bir tâife.
  • NAŞİZ

    Karısına karşı çok zâlim olan koca. * (Kalb) heyecanla coşma. * Kalkmış, kabarmış, atan (damar).
  • NAŞİZE

    Kocasının hanesinden, izni olmaksızın çıkıp kendisini kocasından haksız yere men'eden kadın. Bu çıkış hakikaten olabileceği gibi, hükmen de olabilir. * Kabarmış, şişmiş.
  • NA-ŞÜKÜFTE

    f. Açılmamış, taze.
  • NA-ŞÜSTE

    f. Yıkanmamış.
  • NA'T

    Medih ve senâ ederek, vasıflarını göstererek bir şeyi anlatmak. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmı medhederek yazılan kaside.
  • NAT' (NATA'-NIT')

    (C.: Nütu'-Entâ') Sahtiyan döşek. * Zahir olmak, âşikâre olmak, görünmek.
  • NATAFAN

    Suyun seyelân etmesi, akması.
  • NATAFE

    (C.: Nutuf) Küpe.
  • NATAKTE

    Söyledin. (mânasına karşısındakine hitabdır)
  • NA-TAMAM

    f. Tamamlanmamış, bitmemiş, yarı kalmış.
  • NA-TAMAMÎ

    f. Eksiklik, noksanlık.
  • NATEF

    Bulaşmak. * Fâsid olmak, bozulmak.
  • NA-TERAŞ

    Mc: Terbiye görmemiş, kaba saba. Yontulmamış.
  • NATES

    (C.: Entâs) Üstad, âlim.
  • NA-TEVAN

    f. (Bak: Na-tuvan)
  • NATFE

    (Nıtfe) : Kabarcık. * Ufacık sivilce.
  • NATH

    Süsmek. Hayvanın, başı ile saldırması.
  • NAT'-I ZEMİN

    Yer yüzü. Sath-ı Arz.
  • NATIF

    Beyaz kaba helva.
  • NATIH

    (C.: Nevâtıh) Boynuzuyla vuran, süsen hayvan. * Keder, sıkıntı, elem, mihnet.
  • NATIK

    Konuşan. Söz eden, söyleyen, beyan eden. İdrak eden. Bildiren. Fikir ederek düşünen. * Altın ve gümüş gibi olan mal.
  • NATIKA

    (Nutk. dan) Düşünüp söylemek hassası. Fesahat ve belâgatta söyleme kuvveti. Talâkat-ı lisan, güzel konuşabilme kabiliyeti.
  • NATIKA-İ CEMİYET

    Cemiyetin nâtıkası, yâni: Söz söyleme kudreti.
  • NATIKAPERDAZ

    f. Düzgün ve te'sirli söz söyleyen.
  • NATIKIYYET

    Konuşmaklık, söz söylemeklik.
  • NATIR

    (Nâtur) Bekçi. Bağ ve bostan bekçisi.
  • NA-TIRAŞ

    f. Yontulmamış, tıraş olmamış, terbiye görmemiş. Ham, kaba.
  • NATIS

    Bilgili, faziletli adam.
  • NATİH

    (Nâtıh) : (C: Nevâtıh) Sana karşı gelen hayvan. * Şiddetli emir.
  • NATİHA

    (C.: Netâyıh) Başka davar tarafından boynuzlanıp öldürülmüş olan davar.
  • NATİŞ

    Kuvvet ve hareket.
  • NATM

    Ulaştırmak, vardırmak.
  • NATNAT

    (C.: Netânıt) Çok konuşan uzun boylu, akılsız kimse.
  • NATNATA

    Çok söylemek, çok konuşmak. * Çekmek.
  • NATS

    Nadas.
  • NATŞ

    şiddet. Kuvvet.
  • NATŞAN

    Susuz kalmış kişi.
  • NATUH

    Çok süsen hayvan.