N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NAZAİF

    (Nazif. C.) Nazifler. Nazafetli, temiz kimseler.
  • NAZAİR

    Nazire. Nazireler. Benzerler, örnekler.
  • NAZAN

    f. Nazlı. Nazdar.
  • NAZAR

    Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. * Gözdeğmesi. * İltifat. * İtibar.
  • NAZAR

    (Nazaret) Altın. * Tazelik.
  • NAZARAN

    Nisbeten, nisbetle kıyaslıyarak. * Bakarak, görerek.
  • NAZAR-BÂZ

    f. Neşe ile bakan.
  • NAZAR-ENDAZ

    f. Göz atmak. Göz atan, bakan, nazar eden.
  • NAZAR-FİRİB

    f. Göz aldatan.
  • NAZAR-GÂH

    f. Bakılan yer. Nazar edilen yer.
  • NAZAR-I HARAM

    Haram nazar. Nâmahremlere bakmak. (Bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: "Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?" Dedim: Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme. Çünki rivayet var. İmam-ı Şafii'nin (R.A.) dediği gibi: Haram nazar, nisyan verir. Evet, ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda su'-i istimalât ile israfa girer. Haftada bir kaç def'a gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına zaaf gelir.Evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede o su'-i nazardan su'-i istimalât, umumi bir unutkanlık hastalığını netice vermeğe başlıyor. Herkes, cüz'î küllî o şekvadadır. İşte, bu umumî hastalığın tezayüdiyle, hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin te'vili ucunda görünüyor. Ferman etmiş ki: "Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur'an nez'ediliyor, çıkıyor, unutuluyor." Demek bu hastalık dehşetlenecek bazılarda o su'-i nazarla hıfz-ı Kur'an'a sed çekilecek; o hadisin te'vilini gösterecek. $ K.L.)
  • NAZAR-I SAN'AT-PERVERANE

    San'atkârane bakış.
  • NAZAR-I ŞÂRİ'

    İlâhi nazar.
  • NAZAR-I ŞUHUD

    Şâhidlerin, şehâdet edenlerin görmesi ve tetkikleri.
  • NAZAR-I TAKDİR

    Kıymet biçme bakışı, takdir bakışı.
  • NAZARÎ (NAZARİYE)

    Nazara ve düşünceye ait. Yalnız görüş ve düşünce hâlinde bulunan ve tatbik edilmemiş hâlde olan bilgi.
  • NAZARİYYÂT

    (Nazariye. C.) Görüşler. Düşünceler. Doğruluğu isbat edilmemiş ilmi görüşler.
  • NAZAR-RÜBÂ

    f. Göz çeken.
  • NAZBALİN

    f. Yastık.
  • NAZBALİŞ

    f. Yastık.
  • NAZC

    Olgunluk, olma, pişme, kıvam bulma. Yetişme. * Büluğa erme. Bâliğ olma.
  • NAZC-I KABL-EL VAKT

    Zamanından önce büluğa erme.
  • NAZD

    Her şeyi yerli yerine koymak.
  • NAZDAR

    f. Nazlı. Naz yapan. Şımarık. * Meşhur bir cins lâle.
  • NAZEKÎ

    Nâziklik, incelik.
  • NAZENDE

    f. Nazlı, naz edici, naz yapan.
  • NAZENİN

    f. İnce, nazlı, zayıf, lâtif, hoş eda olan, nazlı yetişmiş, şımarık. Oynak. Nazik endamlı
  • NAZH

    Bulaşmak.
  • NAZH

    Su serpmek, su saçmak. * Suyun çok olması. * Suyun, pınarından çıkıp akması. * Defetmek, kovmak.
  • NAZH

    Su çekme. Herhangi bir yer, çukur veya kuyudan bir şeyler çıkarma.
  • NAZHA

    Yağmur.
  • NAZIC

    Olgun, pişmiş, kıvama gelmiş, yetişmiş.
  • NAZIH

    (C.: Nevâzıh) Deve ile su çekilen kuyu.
  • NAZIM

    Nizamlayan, nazmeden. Manzume yazan, düzenleyen.
  • NAZIMÂNE

    f. Nazım olana yakışır surette.
  • NAZIMÎN

    (Nâzım. C.) Tanzim edenler, düzenleyenler, nizama koyanlar.
  • NAZIR

    Taze, tazeleşen.
  • NAZIR

    (C.: Nüzzâr) Nazar eden, bakan. * Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur. Bir işin idaresine memur reis. * Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan. * Vâsinin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere musi veya hâkim tarafından tayin olunan zat. (Ist. Fık. K.)(Bir noktayı tam yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zira, şu kitab-ı kebir-i kâinatın herbir harfinin, bâhusus zihayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü vardır. M.)
  • NAZIRA

    Nazar eden, nezaret eden, bakan. * Göz.
  • NAZIRA-HÂN

    f. Bakarak taklid eden.
  • NAZIYY

    (C.: Enzâ) Boğaz.
  • NAZİ'

    Çekici kimse. * Husumet eden, düşmanlık eden.
  • NAZİAT

    Hz. Azrâil'in (A.S.) avenesi olan bir taife melâike ki; şerli ve kötü ruhlu insanların canlarını şiddetle alırlar. * Nez'edenler. Çekip koparanlar.
  • NAZİAT SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 79. Suresidir. Sâhire ve Tâmme Suresi de denir.
  • NAZİC

    Pişmiş, yetişmiş, olgunlaşmış, kıvamına ermiş.
  • NAZİD

    (Nazide) Tertibli, nizamlı, yerli yerinde. * Minder yastık vs. gibi ev eşyası.
  • NAZİF(E)

    Temiz, pâk, nazik.
  • NÂZİK

    f. Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız. * Ehemmiyet verilmesi icab eden. * Tehlikeli husus.
  • NÂZİKÂNE

    f. Nazik kimseye yakışır şekilde, kibarlıkla, terbiyelice.
  • NÂZİK-BEDEN

    f. Vücudu, bedeni nâzik olan.