N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NEAYİM

    Menazil-i kamerden dört nurlu yıldızın adı.
  • NE'B

    (C: Niyeb) Sâfi nesne. * Yaşlı dişi deve.
  • NEB'

    Suyun çıkıp akması. * Bir ağaç cinsidir ve yay yaparlar, budaklarından da ok yapılır.
  • NEB'

    Gizli ses.
  • NEB'A

    Yay yapacak yer.
  • NEBA'

    Kaynak olmak, pınardan su çıkarmak, su akması. * Akçaağaç.
  • NEBAA

    Oturacak yer, kıç, mak'at.
  • NEBAC

    Sesi yüksek olan.
  • NEBAGAT

    Meydana çıkma.
  • NEBAH

    (Nibâh-Nübâh) Köpek havlaması. * Yılan seslenişi. * Keçi ve geyik inleyişi.
  • NEBAHE(T)

    (Nebahat) şeref, şan, onur, itibar. * şan, şeref ve itibar sâhibi.
  • NEBAİL

    (Nebile. C.) Yüceler, ulular, yüksekler.
  • NEBAİR

    (Nebire. C.) Torunlar.
  • NEBALE(T)

    Zekâ, fazilet ve neciblik sâhibi olmak. * Büyüklük, azamet. * İyi olmak. * Cömertlik, elaçıklık. * Okçu, ok yapıp satan. Okçuluk.
  • NEBAT

    (C: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey. Bitki. * Yemen diyarında bir kabile adı.
  • NEBAT

    Acem fellahlarından bir kabile.
  • NEBATÂT

    (Nebât. C.) Nebâtlar, bitkiler.
  • NEBATÎ

    Nebat cinsinden, nebata mensup ve nebata ait, yerden biten cinsinden olan.
  • NEBATİYYUN

    Botanik bilginleri, botanik âlimleri.
  • NEBBAC

    Sesi sert olan.
  • NEBBAH

    Havlayıcı.
  • NEBBAL

    Ok yapıp satan kimse. Okçu.
  • NEBBAR

    Fasih dilli, güzel konuşan adam.
  • NEBBAŞ

    Mezar soyucu, kefen soyucu.
  • NE'BE

    (C: Nâibat) Musibet, belâ.
  • NEBE'

    Haber. (Peygam)
  • NEBE' SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'de 78. Suredir. Amme Suresi de denir.
  • NEBEAN

    Kaynayıp yerden çıkmak. Pınar suyunun çıkışı. Fışkırmak.(Demek ki şu enharın nebeanları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir. Belki pek hârika bir surette Fâtır-ı Zülcelâl onları sırf hazine-i gaybdan akıttırıyor. S.)
  • NEBE'-AVER

    f. Haber getiren.
  • NEBEHRECE

    Geçmez bakırlı para. Sahte akçe. * Her nesnenin kötüsü.
  • NEBEKE

    (C: Nübük-Nebâk) Tepe.
  • NEBERD

    f. Muhârebe, savaş, harb, ceng.
  • NEBERD-AZMÂ

    f. Çok muhârebelerde bulunmuş tecrübeli kimse.
  • NEBERDE

    f. Savaşçı, muhârib.
  • NEBERDGÂH

    f. Savaş yeri, muharebe sahası.
  • NEBERD-PİŞE

    f. Harb etmeyi sanat edinmiş kimse. Savaşçı.
  • NEBEVÎ

    Nebiye ait. Peygambere dâir. Peygamberle alâkalı.
  • NEBEZ

    (C: Enbâz) Lâkab.
  • NEBG

    Un öğütülürken tozan un. * Görünmek, zâhir olmak.
  • NEBH

    Bir şeyi tenbih etmek, unuttuğunu hatırlatmak. * Ansızın bulunan. Yitik. * Ansızın yitirmek. * Uykudan uyanmak. * Şerefli olmak. * Meşhur olmak, ün salmak.
  • NEBH

    Köpeğin ürüyüp uluması.
  • NEBH

    (C: Nevâbih) Kabarcık. * Toprak.
  • NEBHA

    Yüksek, beyaz yer.
  • NEBİ

    Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber. (Bak: Resül)
  • NEBİB

    (C: Enbüb) Boğum, kamış boğumu.
  • NEBİH

    İt avazı, köpek uluması.
  • NEBİH

    (Nebihe) Namlı, şanlı şerefli.
  • NEBİK

    (C: Nebâyık) Sedir ağacının yemişi.
  • NEBİL

    (Nebile) Akıllı, anlayışlı, zekâ sahibi. * Yüksek meziyet sahibi. Güzel huylu. * Bilgili ve faziletli kimse.
  • NEBİLE

    Büyük, iri. (Bak: Nebil)