N Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • NATUK

    (Nutk. dan) Güzel ve düzgün söz söyliyen.
  • NATUL

    İlaçlarla kaynatıp mâlül kişinin az az başına dökülen su.
  • NATURA

    Lât. Her canlının yapılış hususiyeti, bünye, yaratılış hali.
  • NA-TUVAN

    (Nâtüvân) f. İktidarsız, zayıf, halsiz, kudretsiz, çâresiz.
  • NA-TUVANÎ

    f. Güçsüzlük, zayıflık, kuvvetsizlik.
  • NATÜRALİZM

    (Osm: Tabiiye) Fls: Kâinatta hâdiselerin ve varlıkların meydana gelişinde tabiat kuvvetleri dışında hiçbir sebep ve müessir kuvvet ve yaratıcı kabul etmeyen inkârcı, maddeci görüş.
  • NATV

    Iraklık, uzaklık, bu'd.
  • NAUR

    Kanı durmayan damar. * Değirmen kanadı. * Döndükçe gıcırdayan dolap.
  • NAURE

    (C.: Nevâir) Bostan dolabı.
  • NAUS

    Yüksek yer.
  • NAUS

    f. Manastır, kilise.
  • NA-ÜMİD

    f. Ümidsiz. Ümidi kırılmış.
  • NA-ÜMİDÎ

    f. Ümit kırıklığı, ümitsizlik, me'yusiyet.
  • NA-ÜSTÜVAR

    f. Dayanıksız, sağlam olmıyan. * Münasebetsiz.
  • NAV

    f. Küçük gemi. Sandal, kayık. * İçi oyuk şey.
  • NAVDÂN

    f. Oluk.
  • NAVE

    f. Hamur teknesi.
  • NAVEK

    f. Ok.
  • NAVEK-ENDAZ

    f. Okçu. Ok atıcı.
  • NAVEK-İ KALBÎ

    İçten, kalbden çekilen âh.
  • NAVER

    f. (C.: Naverân) Olabilir, mümkün, kabil.
  • NAVERÂN

    (Naver. C.) Olabilir şeyler, mümkün olan şeyler.
  • NAVERD

    f. Savaş, harb, dövüş, ceng.
  • NAVERDGÂH

    f. Savaş alanı, harb sahası, muharebe meydanı.
  • NAVERDHÂH

    f. Savaş isteyen, muharebe arzulayan.
  • NAVİ

    f. Üç direkli gemi. * İçi oyuk olan şey.
  • NAVİCE

    f. Murdar, pis, habis, mülevves.
  • NAVUS

    (C.: Nevâyis) Kâfirlerin ve Mecusilerin mevtalarını koydukları yer.
  • NAY

    Ney. Kamış düdük. (Bak: Ney)
  • NA'Y

    Ölüm haberi getirmek.
  • NA-YAB

    f. Bulunmaz. * Benzeri olmaz. Nâdir. Ender.
  • NAYBAN

    f. Ney çalan.
  • NAY-ÇE

    f. Küçük ney.
  • NA'YE

    Birisinin öldüğünü bildiren söz. * Bir adamın zünub ve kabahatini izhar ve işaa eden söz.
  • NA-YESTE

    f. Lâyık olmıyan.
  • NAYİ'

    Susuz. * Mâil, eğik.
  • NAYÎ

    f. Ney çalan.
  • NAYÎ

    Uzak.
  • NAYİBE

    (C.: Nâibat-Nevâib) Musibet, belâ. * Zahmet, meşakkat. * Şiddet.
  • NAYİHA

    Yas tutan kadın.
  • NAYİL

    Atâ, bahşiş, hediye.
  • NAYİN

    f. Kamıştan yapılmış, sazdan yapılmış.
  • NAYVEŞ

    f. Ney gibi.
  • NAYZEN

    f. Ney çalan.
  • NAZ

    f. Bir şeyi beğenmeyiş, şımarıklık. * Beğendirmek maksadiyle kendini ağır satmak. * Celb-i muhabbet için edilen nezâket, letâfet ve zarafet. * Yalvarma, rica.(İşte ubudiyetin esası olan, acz ve fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı Uluhiyete karşı secde etmeğe bedel, naz ve fahr suretinde gidenler; zerrecik kalbini arşa müsavi tutar, katre gibi makamını deniz gibi evliyanın makamatı ile iltibas eder; kendini o büyük makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek için tasannuata, tekellüfata, mânâsız hodfüruşluğa ve birçok müşkülâta düşer. L.)
  • NA'Z

    Münteşir olmak, yayılmak. * Kıvama gelmek.
  • NAZAD

    (C.: Enzâd) şeref. * Üzerine herhangi bir şey konulan yüksekçe yer.
  • NA-ZAD

    (Na-zade) f. Doğmamış. * Olmayacak.
  • NAZAFET

    Pâklık, temizlik.
  • NAZAH

    (C.: Enzâh) Havuz.