Bilinmemiş olan. Muayyen olmayan. * Mezarda iki sual meleğinden birisinin adı. (Diğerininki; münkerdir)
NEKİRE
(C.: Nekerât) Belirsiz.
NEKİSE
Hilâf, ters. * Nefs.
NEKKAD
Bir şeyin iyisini kötüsünü seçen kimse. * Paranın sağlamını kalpından ayıran. * İmam, hatib ve kayyum gibi hizmet sahiblerinin, vazifelerine devam edip etmediklerini murakabe ve devam etmiyenlere tenbihat, icra ve devamsızlıkları tesbit eden vazifeli kişi.
NEKKAR
Ağaçkakan kuşu. * Değirmenci. * Çok hayırlı. * Çok kokulu.
NEKL
Yular. At gemi. * Ezâ, cefâ etmeğe ve işkence yapmağa yarayan şey.
NEKMET
(Bak: Nikmet)
NEKR
Zeki, akıllı kimse. Pek zeyrek olan. * Dehâ, fetânet.
NEKRE
Belirsiz olan. * Çıban ve yaradan çıkan kan ve irin. * Garip ve gülünç fıkralar. * Hoş sohbet ve hazır cevap kimse. * Gr: Belirtilmemiş isim, neye delâlet ettiği belli olmayan (harf-i tarifsiz) isim.
NEKRE-GÛ
f. Tuhaf hikâyeler fıkralar anlatan. Gülünç sözler söyleyen.
NEKRE-İ MEVSULE
İki kelime veya mânâyı birbirine bağlayan kelime.
NEKRE-İ TÂMME
Mübhem mânâ ifade eden kelime.
NEKS
Çok çekinmek, kaçınmak.
NEKS
Sözünden dönmek. * Bozmak. Çözmek. * Üzmek. * Dağıtmak. * Münhal ve muhtel olmak.
NEKS (NÜKÜS)
Başaşağı etmek, ters döndürmek. * Aynı hastalığın geri gelmesi. (Bak: Nüks)
NEKŞ
Kuyunun çamurunu temizlemek. * Bir şeyi bitirmek. Bir işden fâriğ olmak. * Bir şey üzerine gelip toplanmak.
NEKT
(C: Nikât) Süngüyü yere vurmak. * Taan etmek, çekiştirmek.
NEKÜS
(Nekis - Neküs) Baş aşağı etmek.
NEKZ
Gayret etme, uğraşma, çok çabalama.
NEKZ
Vurmak. * Kovmak, def'etmek. * Yılan sokmak. * Azalmak. * Suyun, yer tarafından emilmesi.