İfsad etmek, halk içine fitne ve fesad bırakmak. Vesvese.
NEZGA
Taan etmek, çekiştirmek.
NEZH
(Nezih) Nezihlik, temizlik, saflık. * Hiçbir kötü hareketi olmamak. * Kerim, pak, pâkize.
NEZİA
(C.: Nezâyı') Aşiretinden başkasına nikâhlanmış olan kadın.
NEZİB (NEZÂB)
Geyik ve sair hayvanların cima zamanı çıkardıkları ses.
NEZİF
(Nezf. den) Çok kan kaybından kuvvetsiz kalan kimse. * Sarhoş kimse.
NEZİH
(Nezihe) Pâk, temiz. (Bak: Nezh)
NEZİHÂNE
f. Temizce, iyice, güzelce.
NEZİL
Menzil, mekân.
NEZİL
Misafir. İnen, konan.
NEZİR
(Nezr. den) Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır) * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın bir vasfı olup Allaha (C.C.) inanıp itaat etmeyenlere cehennemden haber verdiği için "Nezir" denmiştir.
NEZİRE
Nezredilmiş olan şey, adak.
NEZK
Yaramaz söz. * Süngü ile vurmak.
NEZK $
Hafiflik. * Acele. * Sebkat.
NEZLE
(C.: Nevâzil) Burnun akmasını mucib olan hastalık. * Vücudun herhangi bir organından cerahat veya başka bir maddenin akması.
NEZR
Suâlde ısrar etmek. * Az miktar, azlık.
NEZR
Adak adamak. * Fık: Cenab-ı Hakka ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vacib kılmaktır.
NEZUR
Evlâdı az olan kadın.
NEZV
Sıçramak.
NEZZ
Hafif zeki kimse. * Susuz nadas.
NEZZAM
Nizâm veren, düzenleyen, tertipleyen.
NEZZARE
Seyirci, seyreden, bakan. Nezaret eden, müfettiş, mürakabe ve kontrol eden. Vekillik eden.