Karıştırmak. * İçilecek olan şeye katılıp karıştırılan şey.
ŞEVBEC
Oklava.
ŞEVE
Göz değmesi, nazar değmesi.
ŞEVEH
(şevh) Kara olmak ve çirkinlik. (Bak: şâhet-il vücuh)
ŞEVES
Gururdan dolayı göz ucuyla bakma.
ŞEVH
Kara ve çirkin olmak.
ŞEVHA
Yay yapımında kullanılan ağaç.
ŞEVHA
Avurtları ve burun delikleri geniş olan çirkin yüzlü kadın.
ŞEVHEB
(C.: şevahib) Kirpi.
ŞEVHER
f. Erkek eş, koca, zevc.
ŞEVK
Çok istek, şiddetli arzu. * Neş'e. *Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama. * Memnun. Şâduman. (Bak: Himmet, Şavk)
ŞEVK
Diken. * Birinin hiddet ve şevketi görünmek. * Ekin.
ŞEVK U İŞTİYAK
Şevk ve arzu. Şevk ve iştiyak.
ŞEVK-ÂLUD
f. şevkli, neşeli, sevinçli, keyifli.
ŞEVK-ÂVER
f. Neşe veren, neşe getiren, şevklendiren.
ŞEVK-BAHŞ
f. şevk veren, şevklendiren. * Meşhur bir çeşit lâle.
ŞEVK-EFZÂ
f. şevklendiren, neşe artıran.
ŞEVKERAN
Baldıran otu.
ŞEVKET
Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve saltanat. * Diken. Diken batmak.
ŞEVKETLÛ
Tar: Padişahlar hakkında kullanılmış bir tâbir olup, azamet ve heybet sahibi mânalarına gelir.
ŞEVKÎ
Neşe ve şevk ile alâkalı.
ŞEVK-İ TENZİLÎ
Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak. Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk. İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk.