Çirkin görmek. Beğenmemek. * Kabahatli bulmak. * Kötü gördüğünü bildiren söz söylemek.
TAKBİHÂT
(Takbih. C.) Ayıplamalar, çirkin görmeler.
TAKBİL
Öpmek.
TAKBİR
Defnetmek, gömmek.
TAKBİZ
Toplayıp bir yere getirmek.
TAKDANE
f. Üzüm çekirdeği.
TAKDİD
Eti kurutmak. * Uzunlamasına yırtmak veya kesmek.
TAKDİH
Beğenmeme, zemmetme. * Atın belini inceltmek.
TAKDİM
(Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
TAKDİMÂT
Takdim edilenler. Büyüklere verilen şeyler.
TAKDİME
(C.: Tekadim) Kendisinden üstün kişiye sunulan armağan, hediye. * Takdim.
Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan. * İtibarî. * Farazî. * Gr: Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime. (Bak: Mukadder)
TAKDİR-İ KELÂM
Söze değer vermek. * Sözün kıymeti. Sözden anlaşılan husus.
TAKDİRNAME
f. Bir işin beğenildiğine ve istihsan edildiğine dâir alâkadarların imzasını taşıyan yazı. Beğenildiğine dair yazılı kâğıt.
TAKDİS
Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek.
TAKDİYE
Hâcet bitirmek, ihtiyaç gidermek.
TAKFİL
(Kufl. dan) Kilitleme veya kilitlenme.
TAKFİYE
Kafiye yapmak. * Bir kimsenin ardınca olmak.
TAKHİM
İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek.
TAKHİR
(C.: Takhirât) (Kahr. dan) Kahretme.
TÂK-I MUALLÂ
Yüksek şerefe. Yüksek kubbe. * Yüksek haysiyet ve şeref sahibi.
TAKIYYE
Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek. * Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi. * Mümâşât.
TÂKIYYE
Takke.
TÂKIYYE-DUZ
f. Takkeci, takke diken.
TAKİ
Kendini koruyan, saklayan. * Takvalı kimse. Günahtan çekinen.
TA'KİB
Gözlemek. * Yolunda gitmek. * Peşinden yürümek. * Suçlunun suçunu araştırmak. * Bir kimsenin aynı senede yine gazaya gitmesi. * Bir şeyi ciddiyetle istemek.
TA'KİBÂT
Suç işleyene karşı harekete geçmek ve suçluluk derecesini araştırmak.
TA'KİBEN
Takip ederek, takip suretiyle.
TA'KİD
Edb: İbareyi veya cümleyi anlaşılmaz şekle koyma. * Düğümlenme, düğümleme.
TA'KİF
Eğriltmek.
TA'KİL
Devenin ayağına ip takıp bağlamak.
TA'KİM
(Akm. dan) Kısırlaştırma. Neticesiz bırakma.
TA'KİR
Bir uzvu, organı yararak sinirleri kesme.
TA'KİR
Suyu bulanık etmek.
TAK'İR
(Ka'r. dan) Çukurlaştırma, çukur yapma.
TAKLİ'
(Kal'. den) Yarmak. * Mübalâğa ile koparmak. Kökünden söküp koparmak.
TAKLİB
(C.: Taklibât) (Kalb. dan) Döndürme, çevirme. * Bir şeyin kalıp ve şeklini değiştirme.
TAKLİD
Takma, asma, kuşatma. * Benzetmeğe ve benzemeğe çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeğe çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapmak.(Kur'an baştan aşağıya kadar, nâzil olduğu hey'et üzerine bâkidir. Bu kadar Kur'anı taklid etmeğe müştak olan dostlar ve mütehacim düşmanlara rağmen, şimdiye kadar Kur'anın ne taklidi yapılmış ve ne de bir misâli gösterilmiştir. Evet, Kur'an milyonlarca Arabî kitablarla mukayese edilirse benzeri bulunamaz. O halde Kur'an ya hepsinin altındadır. Bu ise muhaldir; öyle ise; hepsinin fevkindedir. Öyle ise Allah'ın kelâmıdır. İ.İ.)(Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Ayâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki; siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünkü şu surette ittibaınız milliyetinize karşı bir istihfaftır. Ve millete bir istihzadır. M.N.)
TAKLİDEN
Taklid ederek, benzeterek.
TAKLİDGÂH
f. Taklid yeri.
TAKLİDÎ
Taklide ait. Sathî. * Delil ve sened istemeden kabul edilen.