(C.: Takvilât) İftira. Yalan söyleşmek. * Haber vermek.
TAKVİM
Düzeltme. Doğrultma. Kıvamına koyma. Eğriyi doğru tutma. * Ta'dil etme. * Bir şeye kıymet tâyin eylemek. * Her gün güneşin doğuşu, batışı, ay ahkâmı ve süresi kaydedilmiş olan defter. * Günlük olaylardan bahseden gazete.
TAKVİMÇE
f. Küçük takvim.
TAKVİM-İ ARABÎ
Hicretten 17 sene sonra görülen lüzum üzerine Hazret-i Ömer (R.A.) tarafından Kamer senesi esas ve hicret tarihi başlangıç sayılmak suretiyle tertiplenen takvim.
TAKVİR (TAKAVÜR)
Bir cismi yuvarlak kesmek.
TAKVİS
(Kavs. den) Kavislendirme. Yay şekline koyma.
TAKVİT
Besleme. Tagaddi.
TAKVİYE
Kuvvetlendirmek. * Kuvvetlendirilmek.
TAKVİZ
Binayı yıkmak.
TAKYİD
(Kayd. dan) Kayıt ve şarta bağlanma. Şart koşma. Bağlama. Deftere yazmak. * Harfe nokta ve hareke koyma.
TAKYİH
(Yara) İrinlenmek.
TAKYİN
Tezyin etmek, süslemek.
TAKYİR
Zifte bulaştırmak.
TAKYİZ
Kırılmak. * Takdir etmek. * Sövmek.
TAKZİB
Kesmek.
TAKZİF
Çok iftira atmak.
TAKZİYE
Gözün çapağı dışarı itmesi.
TAKZİYE
(Kaza. dan) Eksiği yerine getirme. Kaza etme.
TAL
f. Bakır veya gümüş tepsi. * (Parmaklara takılan) zil.
TAL'
Tomurcuk. * Miktar. Kadar. * Çiçeklerin üremelerine sebep olan sarı tozları.
Boşamak. Boşanmak. * Bağlı olan bir şeyi çözmek, ayırmak. * Nikâhlı karısını bırakmak.
TALÂK SURESİ
Medenîdir. Nisâ Suresi de denir. Kur'an-ı Kerim'in 4. Suresidir.
TALAKAT
Dil açıklığı. Selâset. Düzgün sözlülük. * Güler yüzlülük.
TALÂK-I BÂYİN
Yeniden evleniyorlarmış gibi kadının rızası ile tekrar nikâh edilmedikçe geri alınamayacağı talâk. Kadın istemiyorsa erkek zorla alamaz. İddet sırasında kadın, erkeğin evinde kalmaz. Erkek üçüncü defa verdiği bâin talaktan sonra, üzerinden hulle geçmeden karısını bir daha (kadın istese de) alamaz. (Bak: Hulle)
TALAK-NAME
f. Boşama kâğıdı.
TALAM
Esrar otunun tohumu.
TALAN
f. Çapul, yağma. * Birisinin malının, herkes tarafından kapışılması.
TALANGER
f. Yağmacı, talancı, çapulcu.
TALANGERÎ
f. Çapulculuk, yağmacılık.
TALAR
f. Dört direk üzerine yapılan ve geceleri yatılan yer. * Salon, büyük oda.
TALASİM
(Tılsım. C.) Tılsımlar.
TAL'AT
Vecih, yüz. Çehre. * Görünüş. Görüşmek. * Güzellik. * Görmek. * Bir şeye çok rağbet etmek.
TAL'AT-EFRUZ
f. Parıldayan.
TALAVET
Güzel, hüsün. Şirinlik, zariflik. * Ağızda çıkan bir nevi yara.
Yüksek dinî ilimleri okuyan talebe. (Bak: Âlem-i berzah)(İmam-ı Şâfiî (K.S.) gibi büyük zâtlar: "Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır." diye ziyade ehemmiyet vermişler. Ş.)
TALEB-İ RÜ'YET
Görmeyi istemek. Hz. Musa'nın (A.S.) Cenab-ı Hakk'ı görmek istemesi.