Tetkikten sonra karar vermek. * Bir mes'eleyi ve hükmü, şer'î delillere isnad etmek.
TANSİYON
Fr. Tıb: Kanın damarlara içerden yaptığı tazyik, basınç.
TANTANA
Çok lüks içinde olmak. Gösteriş. Gürültü patırtı.
TANTİF
Kulağına küpe geçirmek.
TANTİK
Bir kimsenin beline kuşak bağlamak.
TANTİL
Hasta olan uzuv üstüne sıcak su ve yağ dökmek.
TANZ
Herkesle eğlenme. Alay etmek.
TANZİC
Çok pişirmek. * Yakmak.
TANZİD
Bir yere toplayıp yığmak. İstif etme.
TANZİF
(Nezafet. den) Temizlenmek. Temizlemek.
TANZİFÂT
Temizlik işleri. Temizlemeler.
TANZİM
(Nazım. dan) Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek. * Düzenlemek. Tertiblemek. * Islah etmek. * Manzum veya mensur olarak yazmak.
TANZİMAT-I HAYRİYE
Osmanlı Devletinde Sultan Abdülmecid zamanında başlayan ve (1839-1876) tarihleri arasındaki devreye Tanzimat-ı Hayriye denir. Sözde ıslahat için çalışılan devirdir. Bu, Gülhane Hatt-ı Hümayunu namında padişah fermanı ile başlatıldı. Bu devirde her şey yeniden tanzim edilecekti, yeni müesseseler kurulacaktı. Avrupa-vâri terakki esasları her yerde öğretilecek, Osmanlı Devleti ve İslâm Alemi ilerliyecekti. Fakat ıslaha ferdlerden başlayacakken ve İslâmî çareler düşünülecekken, geniş daireden başlandı. Evvelki dairelerdeki iktisadî, içtimaî fikir hastalıklarımıza zâhirde çâre bulmak için doktor gibi içimize giren yabancılar ve ecnebi zihniyetin meyveleri gittikçe bünyemizi daha ziyade felce uğrattılar...
TANZİR
Benzetme. Benzetilme. Nazire yapma. * Bir yazının şekil ve mâna bakımından benzerini yazma.
TANZİR
Tazeleştirme, tazelendirme.
TANZİREN
Nazire olarak. Benzetme suretiyle.
TÂR
f. Karanlık. * Tel. Saç teli. * Tepe. * İplik.
TAR TAR
Tel tel. İplik iplik.
TAR Ü MAR
f. Dağınık, karmakarışık, perişan.
TARA
f. Yıldız.
TARAB
Sevinçlik. Şenlik. Şâdlık.
TARAB-EFSÂ
f. Neşe ve ferahlığı artıran.
TARAB-ENDUZ
Ahenk kazanan.
TARAB-GÂH
f. Coşkunluk ve sevinç yeri.
TARAB-NÂK
f. Sevinçli, neşeli, coşkun.
TÂRÂC
f. Yağma, talan, çapul. * Yağmalama, talan etme.
TÂRÂC-GER
f. Yağmacı, çapulcu.
TÂRÂC-KERDE
f. Yağmalanmış, talan edilmiş.
TARAF
Yan, yön. * Yer, memleket, ülke. Kıt'a. * Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak. * Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri.
TARAFDAR
f. Birinin tarafını tutan, bir tarafı tutan, bir tarafı kayıran.
TARAFDARÎ
f. Kayırıcılık, taraftarlık.
TARAFEYN
İki taraf. İki nihayet. * Dâvada karşılıklı iki hasım. Her iki taraf.