Sütü ve suyu çok içmekten dolayı vücudun ağırlaşması. * Süst olmak, zayıflamak.
TASYİR
Bir surete koyma. Bir şekle vardırma.
TAŞAŞ
Nezleye benzer bir hastalık.
TA'ŞİR
(C.: Ta'şirât) (Öşr. den) Öşürünü alma. Onda birini alma. * Ona bölme.
TA'ŞİŞ
Hurmanın yaprağının az olması. * Kuşun yuva yapması.
TA'ŞİYE
Akşam yemeğini yemek.
TAŞR
Zayıf yağan yağmur.
TAŞRA
Hariç ve dış taraf. * İstanbul harici olan memleket. * Merkez-i hükümet hâricinde olan yerler.
TAŞRAH
Hurma ağacı.
TAŞŞ (TAŞİŞ)
Yağmur çisintisi.
TAŞT
Büyük leğen.
TAŞT
Lâkin, fakat, amma.
TAŞT-GEN
f. Leğenci. * Leğen yapan.
TATABUK
Muvafık ve müttefik olmak. Uygun olmak.
TATAHHUR
Temizlenmek. Pâklanmak. * Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek.
TATAL
Görmek için yüksek bir yere çıkmak.
TATALLU'
Nazar etmek, bakmak. * Beklemek, gözlemek, muntazır olmak.
TATALLUK
Açılmak.
TATALLÜB
Bir defa daha istemek.
TATALU'
Birbirine bakmak. Gözlemek.
TATAMÜN
Aşağı düşmek. * Meyelân etmek, eğilmek.
TATAR
(Tetar) (Arapçada: Teter) Bu isim, asıl itibariyle Moğol milletlerinden bir kavmin adıdır. Bu kavmin efrâdı, Cengiz Han askerlerinin pişdarları hükmünde olduğundan eski zamanlarda Moğollar mânasında kullanılmıştır.Arap ve Fars tarihlerinde de yukardaki mânada kullanılmıştır. Sonra bu isim bütün Turanî milletlerine verilerek "Akvam-ı Tatariye" diye adlandırılmıştır. Ve bütün bu milletlerin meskenine Tataristan ismi verilmişse de, bu tabirin yersiz olduğu sonra anlaşılmış ve bu mânada kullanılışı terkedilmiştir. Tatar milleti dil, ahlâk ve âdetler bakımından Moğollardan fazla Türklere yakındırlar. * Eskiden, mektup taşıyan postacı.
TATARRUB
şevke gelme, coşma, neşelenme, keyiflenme.
TATARRUF
(Taraf. dan) Bir yana veya bir tarafa çekilme.
TATARRUK
Yol bulma. Yol bulup girme.
TATA'TU'
Başını aşağı eğmek.
TATAVÜL
Uzun olmak. * Büyüklenmek, kibirlenmek. * Birbirine muhalefet etmek, karşı gelmek.
TATAVVU'
Müstehab ve mendub olan namazlar. * İbadeti sırf kendi isteğiyle yapmak. * Nafile namaz kılmak. * Üzerine lâzım olmayan işler yapmak.
TATAVVÜF
Ziyaret etmek. * Dönmek.
TATAVVÜL
Büyüklenmek, kibirlenmek.
TATAYYUB
Güzel koku sürünme.
TATAYYUR
Teşe'üm addetmek. Uğursuzluk. * Uçmak.
TATBİ'
Doldurmak.
TATBİB
Kırbayı ev direğine asmak. * Tabiblenmek, doktor olmak.
TATBİK
Yakıştırmak. Yerine getirmek. * Karşılaştırmak. * Bir kaide, kanun veya emri yerine getirmek. Kıyas ve tahmin etmek. * Benzetme, uydurma.
TATBİKAN
Tatbik ederek, uygun yaparak. Fiilen işleyerek.
TATBİKÎ
Tatbike ait. Pratik ile alâkalı. Fiilen işlemek suretiyle.
TATBİL
Davul çalma.
TATBİN
Bir şeye çamur sürme.
TA'TE
Cinli olmak. Delirmek.
TATFİF
Alırken dolgun, verirken eksik ölçmek.
TATFİF SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 83. suresidir. Mekkîdir.
TATFİH
Doldurmak.
TATFİL
Uyuntuluk etmek. * Güneşin batı tarafa doğru hareket etmesi.
TATHİM
Gökçek etmek, güzelleştirmek, tahsin.
TATHİN
(C.: Tathinât) (Tahn. dan) Öğütme. Un haline getirme.