Kadının elinde ve ayağında kınası, saçında boyası, kolunda ve boynunda mücevherleri olmaması.
TEATTUS
Aksırma.
TEATTUŞ
Susamak.
TEATUF
Birbirine şefkat, muhabbet ve sevgi göstermek. * Birbirine bağlanma.
TEATUFÂT
(Teâtuf. C.) Karşılıklı sevgiler.
TEAVÜN
Yardımlaşmak. Birbirine muâvenet etmek.(Ey ikinci bozuk Avrupa! Senin çürük ve esassız esaslarının bir kısmı şunlardır ki: "Hâlik-ı Kerim'in kerem düsturlarından ve erkân-ı kâinatta kemâl-i itâatle imtisal edilen düstur-u teavünle; nebatat hayvanatın imdâdına ve hayvanat insanların yardımına koşmasından tezahür eden o umumi kanunun Rahimâne, Kerimâne cilvelerini cidal zannedip, "Hayat bir cidaldir" diye ahmâkane hükmetmişsin. Acaba bu düstur-u teâvünün cilvesinden olan zerrât-ı taâmiyenin kemal-i şevk ile beden hüceyrelerinin gıdalandırılması için koşmaları, nasıl cidâldir? Nasıl bir çarpışmaktır? Belki o imdâd ve koşmak, Kerim bir Rabbin emriyle bir teâvündür. M.N.)
TEAVÜNÂT
(Teavün. C.) Yardımlaşmalar.
TEAVÜR
Elden ele gitmek.
TEAYÜŞ
Birbiriyle dirlik etmek.
TEAYYÜB
Ayıplamak.
TEAYYÜN
Bellibaşlı olmak. * Meydana çıkmak. Görünmek. Belirmek. * Anlaşılma. Zâhir ve âşikâr olma. (Bak: Taayyün)