Oturma. Fârig olma. * Karşılıklı oturma. * Emeklilik.
TEKAÜDEN
Emekliye ayrılarak.
TEKAÜDİYE
Tekaüde mahsus olan aylık.
TEKÂVER
f. Koşucu, seğirtici. * Yorga yürüyüşlü at.
TEKAVİM
Takvimler.
TEKAVÜL
(Kavl. den) Sözleşme.
TEKÂVÜS
Bir yere cem'olmak, yığılmak, toplanmak. * Sıkışmak.
TEKAVVÜL
Kendisinde olmayanı söylemeğe çalışma. Yalan söyleme.
TEKAVVÜLAT
(Tekavvül. C.) Yalan sözler.
TEKAVVÜM
Eğri iken doğrulma.
TEKAVVÜS
Kavislenme. Bükülme. Eğilme. Kavis şekline girme.
TEKAVVÜT
(Kut. dan) Beslenme, azıklanma. Geçinme.
TEKÂYA
(Tekye. C.) Tekyeler. (Türkçede bazan "tekke" şeklinde de kullanılır.)
TEKÂYÜD
(C.: Tekâyüdât) (Keyd. den) Birbirine hile yapma.
TEKAYYÜD
(Bak: Takayyüd)
TEKAZ
Birbiriyle ödeşme. * Karşılaştırma.
TEKAZA
(Bak: Takaza)
TEKÂZÜB
(Kizb. den) Birbirini aldatma. Birbirine yalan söyleme.
TEKAZZU'
Çıbanın irinlenmesi.
TEKBİB
Kebap yapmak.
TEKBİL
Bendetmek.
TEKBİR
Allahü ekber demek. Allah'ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğu ifâde etmek.(Bu sırr-ı ittihad ile kâinat içinde bir zerre gibi zayıf, küçük bir mahluk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın mahbub bir abdi ve arzın halifesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-i kâinatın neticesi ve gayesi oluyor.Evet eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında bir anda Allahuekber diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima' etse, küre-i arz tamamiyle büyük bir insan olup azametine nisbeten büyük bir sada ile söylediği Allahuekbere müsavi geldiğinden o muvahhidînin ittihadiyle bir anda, Allahuekber demeleri, Küre-i Arz'ın büyük bir Allahuekberi hükmüne geçiyor... Adetâ bayram namazlarında Âlem-i İslâmın zikir ve tesbihi ile zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktar-ı etrafiyle Allahuekber deyip kıblesi olan Ka'be-i Mükerreme'nin samimi kalbiyle niyet edip, Mekke ağziyle, Cebel-i Arefe diliyle Allahuekber diyerek o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü'minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek Allahuekber kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz Allahuekber vuku bulduğu gibi o makbul zikir ve tekbir, semavatı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüc ederek sada veriyor. İşte bu arzı böyle kendine sâcid ve âbid ve ibadına mescid ve mahluklarına beşik ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zat-ı Zülcelâl'e, yerin zerratı adedince hamd ve tesbih ve tekbir edip ve mevcudat adedince hamdediyoruz ki; bize bu nevi ubudiyeti ders veren Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmına ümmet eylemiş. L.)
TEKBİRÂT
(Tekbir. C.) Tekbirler. Tekbir getirmeler.
TEKBİRHÂN
f. Tekbir getiren.
TEKBİT
(Cihaz) Az olmak. * Asan olmak, kolay olmak.
TEKDİH
Kuvvetle kaşımak.
TEKDİM
Çok ısırmak.
TEKDİR
Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir.
TEKDİRÂT
(Tekdir. C.) Tekdirler, azarlamalar.
TEKDİS
Harman etmek.
TEKE
f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen. * Bir cilt defter. * Tezek.
TEKEBBÜD
(Kebed. den) Sertleşme, katılaşma.
TEKEBBÜR
Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek. (Bak: Taabbüd, Tevazu')(İşte ey insan! Eğer yalnız ona abd olsan bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen, âciz mahlukata zelil bir abd olursun. Eğer enâniyetine ve iktidarına güvenip, tevekkül ve duâyı bırakıp, tekebbür ve dâvaya sapsan; o vakit iyilik ve icad cihetinde arı ve karıncadan daha aşağı, örümcek ve sinekten daha zayıf düşersin. Şer ve tahrib cihetinde dağdan daha ağır, tâundan daha muzır olursun. S.)
Boynuna almak. * Birine kefil olmak. Kefâlet etmek veya vermek.
TEKEHHUL
Göze sürme çekme. Suni kara gözlü olma.
TEKEHHÜF
(Kehf. den) Mağara biçiminde oyulup kazılma.
TEKEHHÜN
Kâhinlik yapma, falcılık etme.
TEKE'KÜ'
Cem'olmak, birikmek, toplanmak. * Korkak olmak.
TEKELLÜF
Kendi isteğiyle külfete girmek, bir zorluğa katlanmak. * Gösterişe kapılmak. Özenmek. * Yapmacık hâl ve hareket. Zoraki hareket.(Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan aslâ hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzâde olmalarını emreder. Ve buyururlar ki, "Tekellüf şer'an ve hikmeten fenâdır. Çünkü, tekellüf sevdası, insanı hadd-i ma'rufu tecâvüze sevkeder. Mütekellif olanlar, bazan hodbinâne bir tezâhür ve tefâhür tavrı ve muvakkat soğuk bir riyâkâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Halbuki, bunların ikisi de ihlâsı zedeler." R.N.)
TEKELLÜFÂT
(Tekellüf. C.) Tekellüfler.
TEKELLÜL
Götürü gelmek. * İhâta etmek, kaplamak, içine almak.
TEKELLÜM
(C.: Tekellümât) Konuşmak. Söylemek.
TEKELLÜMÂT-I TESBİHİYE
Cenab-ı Hakk'ı tesbih eden kelâmlar, konuşmalar.(Demek faaliyetten gelen harekât ve zeval bir tekellümât-ı tesbihiyedir ve kâinattaki faaliyet dahi kâinatın ve envâının sessizce bir konuşması ve konuşturmasıdır. M.)