Ağır ve güç yetmez olan teklif. Dayanılmaz teklif.
TEKLİL
(İklil. den) Taç giydirme.
TEKLİM
Söyletmek. * Yaralamak, mecruh etmek.
TEKLİS
(Kils. den) Kireç hâline getirme. Kireçleştirme.
TEKMİD
Soğuk veya ılık su ile yapılan pansuman.
TEKMİL
Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek. * Tam, bütün, eksiksiz.
TEKMİLE
(Kemâl. den) Eksikleri tamamlamak için sonradan yapılan şey, ek. İlâve.
TEKMİM
Ağaç çiçek verecek vaktinde gılafıyla tomurcuğunu çıkarıp izhâr etmek.
TEKMİN
(Kemin. den) Pusuya yatırma, sipere yerleştirme.
TEKNİK
Fr. Fizik, Kimya ve Matematikten elde edilen bilgilerin tatbik edilmesi.
TEKNİSYEN
Fr. Bir işin, ilim tarafından daha çok tatbikatiyle uğraşan. Tatbikatla uğraşan kimse.
TEKNİYE
(Künye. den) Künyeleme, künye koyma.
TEKNOLOJİ
Fr. Teknik bilgiler. Matematik, Kimya ve Fizik ilminden elde edilen bilgiler.
TEKRAR
(Kerr. den) Bir şeyi iki veya daha fazla yapma. * Bir daha, yine, yeniden.
TEKRARAT
Tekrarlamalar. Aynı şeyi bir kaç defa yapma.
TEKRARAT-I KUR'ANİYE
Kur'anda birbirinin aynı olan veya birbirine benzer âyetlerin tekrar edilmiş olması. (Bak: Kur'an, Mumya)(Tekrarat-ı Kur'aniyedeki i'cazın bir lem'asını beyan zımnında "Altı Nokta"dan ibarettir.Birinci Nokta: Kur'an bir zikir kitabı, bir duâ kitabı, bir davet kitabı olduğuna nazaran surelerinde vukua gelen tekrar, belâgatça ayn-ı isabet ve ayn-ı hikmettir. Çünkü zikir ve duâdan maksad sevaptır ve merhamet-i İlâhiyeyi celbetmektir. Malumdur ki: Bu gibi hususlarda fazlasıyla tekrar lâzımdır ki, o nisbette sevap kazanılsın ve merhamet celbedilsin. Hem de zikrin tekrarı kalbi tenvir eder. Duanın tekrarı bir takrirdir. Davet dahi, tekrarı nisbetinde te'siri, te'kidi vardır.İkinci Nokta : Kur'an bütün beşerin tabakatına hitap ve deva olduğu için zeki, gabi, takiyy, şaki, zâhid, gayr-ı zâhid bütün insan tabakaları şu hitab-ı İlâhiyeye mazhar ve bu eczahane-i Rahmaniyyeden ilâç almaya hakları vardır. Halbuki Kur'anı tamamen ve dâima okumak herkese müyesser değildir. Bunun için, lüzumlu olan maksadlar, hüccetler, bilhassa uzun surelerde tekrar edilmiştir ki, herbir sure hemen hemen bir küçük Kur'an hükmünde olsun ki herkes suhuletle istediği vakit istediği sureyi okumakla tam Kur'anın sevabını kazanabilsin. Evet $ olan âyet-i kerime bu hakikati isbat ediyor.Üçüncü Nokta: Cismanî ihtiyaçlar, vakitlerin ihtilâflariyle tebeddül eder. Noksan ve fazlalaşır. Meselâ : Havaya olan ihtiyaç her anda var. Suya olan ihtiyaç, midenin harareti zamanlarında olur. Gıdaya olan hâcet her günde olur. Ziyaya olan ihtiyaç alelekser haftada bir defa lâzımdır. Ve hâkeza..Kezâlik manevî ihtiyaçlar da vakitleri muhtelif ve mütefavittir. Her anda "Allah" kelimesine ihtiyaç vardır. Her vakit "Besmele"ye, her saatta "Lâ İlâhe İllallah"a ihtiyaç vardır. Ve hâkeza...Binaenaleyh âyetlerin, kelimelerin tekrarı, ihtiyaçların tekrarından ileri geliyor. Ve keza o gibi hükümlere olan ihtiyacın şiddetine işârettir.Dördüncü Nokta: Bilirsiniz ki: Kur'an bu metin din-i azimin esâsâtını ve İslâmiyetin erkânını te'sis ettiği gibi içtimaat-ı beşeriyyeyi tebdil eden bir kitaptır. Malumdur ki; müessis olan zat, vaz'ettiği esasları güzelce yerleştirmek için tekrarlara çok ihtiyacı olur. Evet tekrar edilen şey sâbit kalır, takarrür eder, unutulmaz. Ve keza, Kur'ân beşerin muhtelif tabakalarından kali veya hâli yapılan suallere lâzım olan cevapları veren umumi bir mürşid-i mucibdir. Malum ya, sual tekerrür ederse cevap da tekerrür eder.Beşinci Nokta: Bilirsiniz ki; Kur'an pek büyük mes'elelerden bahseder. Ve kalbleri iman ve tasdike davet eder. Ve çok ince hakikatlerden bahis açar. Akılları marifete, dikkate tahrik eder. Binaenaleyh o mesailin, o ince hakaikin kalblerde, efkârda tesbit ve takriri için suver-i muhtelifede türlü türlü üslublarla tekrara ihtiyaç vardır.Altıncı Nokta : Bilirsiniz ki, her âyet için bir zâhir var, bir bâtın var; bir had var, bir muttala' var. Ve herbir kıssa için çok vecihler, hükümler, faideler, maksadlar vardır. Binaenaleyh muayyen bir âyet, her yerde, öbür münasib bir vecih için, bir faide için zikredilebilir. Bu itibarla, zâhiren tekrar görünse bile hakikatta tekrar değildir. M.N.)
TEKRAREN
Defalarca, tekrarlanarak.
TEKRİH
Nefret ettirmek. Çirkin göstermek.
TEKRİM
Hürmet ve tazim göstermek ve görmek. Saygı göstermek, lütuf ve kerem icrasında bulunmak.
TEKRİMEN
Hürmet göstererek, tazim ederek.
TEKRİR
Tekrar etme, bir daha yapma, söyleme, tekrarlama. * Edb: Sözün tesirini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin sürçmesine denir. Râ harfine âid olan bir sıfattır. Buna mükerrir harfi de denir.
Askeri bölük bölük etmek, bölüklere ayırmak. * (Ketebe. den) Yazdırma.
TEKTİM
Örtmek.
TEKVİF
Kûfe'ye varmak.
TEKVİN
Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. * İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.
TEKVİNÂT
(Tekvin. C.) Tekvinler, var etmeler, yaratmalar.
TEKVİNİYE
Yaratmağa, tekvine ait. Tekvinle alâkalı.(Evamir-i şer'iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, evamir-i tekviniyeye karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfât ve mücazatın ekseri âhirette; ikincisinde, ağlebi dünyada olur. Meselâ: Sabrın mükâfatı zaferdir, ataletin mücazatı sefalettir, sa'yin sevabı servettir. Sebatın mükâfatı galebedir. M.)
TEKVİR
Yuvarlaklaştırmak. Kıvırmak. Sarmak. * Toplamak. Cemolmak. * Başa sarık sarmak.
TEKVİR SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 81. Suresidir. Küvvirat Suresi adı da verilir.
TEKVİS
Yüz üstüne düşürmek.
TEKVİYE
Ovmak, ovalamak.
TEKYE
f. Zikir veya ders için toplanılan yer. * Dervişlerin meskeni ve mâbedi. * Yaslanılacak, dayanılacak şey. * İtimâd etmek, dayanmak.(İşte Hoca-i Kâinat olan Fahr-i Âlem'in (A.S.M.) kudsi medresesi ve tekkesi olan Suffe'nin demirbaş bir mühim talebesi ve müridi ve kuvve-i hâfızanın ziyadesi için dua-i Nebeviyeye mazhar olan Hz. Ebu Hüreyre; gazve-i Tebük gibi bir mecma-i nâsda vukuunu haber verdiği şu mu'cize-i bereket, manen bir ordu sözü kadar kat'i ve kuvvetli olmak gerektir. M.)
TEKYENİŞİN
f. Tekkede oturan, derviş.
TEKYEZEN
f. İstinad eden, dayanan.
TEKYİL
(Kile. den) Kile ile ölçme.
TEKZİB
Yalanlamak. Bir işe inanmayıp inkâr etmek. Yalan olduğunu söylemek.
TELA
(Tülüv. den) Ondan sonra geldi, ardınca gitti (mânasında fiil).
TEL'A
(C.: Tilâ) Su yolu, su mecrası. * Sel yolu. * Yerin alçağı ve yükseği. Çukurluk ve tepe.
TEL'ABE
Oynamak.
TELAFFUZ
Söyleyiş, söyleniş. * Ağızdan çıkan lâfız.
TELAFİ
Eksik olan bir şeyin yerini doldurmak. Tamamlamak. * Ziyanı karşılamak. Zararı ödemek.
TELAFİF
Birbirine sarmaşmış bölük bölük nebatlar. * Büklümler, kıvrımlar. * Birbirine girmiş ve sarmaşmış vaziyette olma. Lif lif olma.