Okların ucuna demir veya sarıdan takılan parçaya verilen addır. Menzil oklarına maden yerine kemik takılır ve ona da "soya" adı verilirdi. Temren ile soyanın takılışında fark vardı. Temren oka; ok ise soyaya takılırdı.
TEMRİ
Hurmayı seven.
TEMRİD
Binayı yüksek yapmak.
TEMRİG
Yuvarlamak.
TEMRİH
Hafifçe sürme. Uğuşturma. * Bulaştırmak.
TEMRİN
Yumuşak etme. İdman ettirme. * Tekrarlatarak çalıştırma. Egzersiz.
TEMRİR
Acılık verme.
TEMRİZ
(Maraz. dan) Zayıf gösterme.
TEMSİK
Cenk etmek, dövüşmek, vuruşmak. * Bir kimseye deri vermek. * Deriye renk vermek.
TEMSİL
Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Örnek, nümune söz. (Bak: Kıyas-ı temsilî)
TEMSİLÂT
(Temsil. C.) Temsiller, örnekler.
TEMSİLÎ
Temsile dair ve müteallik. Bir şeyi göz önünde canlandıran.
TEMSİR
Birşeye göz dikip beklemek.
TEMSİR
(Mısır. dan) Bir yeri şehir haline getirme. * Taklil. Azaltma.
TEMSİYE
Akşamlık. * Akşamleyin bir nesne getirmek.
TEMŞİK
Kırmızı balçıkla renk etmek.
TEMŞİR
Sevinmek. * İzhâr etmek, göstermek.
TEMŞİT
(Muşt. dan) Tarama veya taranma.
TEMŞİYE(T)
(Meşy. den) Yürütme, ilerleme. * Meydana gelmesini kolaylaştırma.
TEMTİ'
Faydalandırma, kâr ettirme.
TEMTİT
Ekber derken bir elif fazlalaştırıp ekbâr demek. * Med edip çekmek.
TEMUÇİN
(Bak: Cengiz)
TEMVİH
(C.: Temvihât) Sulandırma, su katma. * Haksız bir şeyi haklı gösterme.
TEMVİL
(Mâl. den) Mal sâhibi etme.
TEMYİ'
(Mey'. den) Sıvılaştırma. Sıvı hale getirme.
TEMYİL
İki şey arasında mütereddit olmak, karar verememek.
TEMYİS
Yumuşak yapmak, yumuşatmak.
TEMYİZ
Bir şeyi diğerinden seçip tarif etmek, ayırmak. Seçmek. İyiyi kötüden ayırmak. * Yargıtay. * Gr: Belirsiz olan kelime ve sayıları belirli hale koymak. Meselâ: "İşrune dirhemen" (yirmi dirhem) ve "Retle zeyten" (Bir retl zeytin yağı) tâbirlerinde "dirhemen" ve "zeyten" gibi.
TEMYİZEN
Temyiz suretiyle. Temyiz yoluyla. Seçerek.
TEMZİC
Karıştırmak. Katmak. Mezcetmek. * Bir kimseye bir şey vermek.
TEMZİG
Ayırmak. * Dağıtmak.
TEMZİK
(C.: Temzikat) Yırtma, paralama, perakende etmek.
TEN
f. Gövde, beden, vücut. * İnsan bedeninin dış yüzü.
TEN'AB
Karga sesi.
TENABÜZ
Ahidlerini bozmak, sözlerinde durmamak.
TENABÜZ
Birbirine lâkap takıp çağırmak.
TENACİ
Fısıltı ile birbirine gizli söylemek.
TENACÜŞ
Satın almak.
TENAD
Birbirine nidâ etmek, birbirine bağırışmak.
TENADD
(Nudud. den) Dağılma, darmadağın ve perişan olma. * Birbirinden ürkme.
TENADİ
Birbirine nida etmek, çağırmak. * Bir araya toplanma.