(Şekvâ. dan) Birbirinden şikâyet etme. * Dertleşme.
TEŞAKK
Muhalefet edişmek, uyuşamamak. * Zor ve meşakkatli olmak.
TEŞAKKUK
(Şakk. dan) Yarılma, ikiye ayrılma.
TEŞAKÜL
(şekl. den) şekil ve suretçe bir olma. Birbirine uyma.
TEŞAKÜS
Husumet edişmek, düşmanlık yapmak.
TEŞAM
Yılışmak, gülüşmek. * Koklaşmak.
TEŞAMUH
(şemh. den) Yüce, büyük, yüksek olmak. Yükselmek.
TEŞANÜ'
Buğz edişmek, kin gütmek.
TEŞARÜK
Ortaklık etme. Birbirine ortak olma.
TEŞA'ŞU'
Şaşaalanma, parıldama.
TEŞATÜM
(şetm. den) Sövüşme.
TEŞA'U'
Fiz: Işığın merkezden etrafa doğru dalgalanması.
TEŞAUB
Şubelenme. Ayrılıp kol kol olma. Çatallaşma. Kısımlara ayrılma.
TEŞA'UB
Perâkende ve kol kol olup bölükler ve şubeler sahibi olma. * Bozuk bir şeyin düzelmesi. * Iraklaşmak.
TEŞA'UBÂT
(Teşa'ub. C.) Şubeler. Bölük bölük, kısım kısım olmalar.
TEŞA'UB-U AKVAM
Kavimlerin kısım kısım, şube şube olması.
TEŞA'UL
(şu'l. den) Parlama, tutuşma.
TEŞAUR
şâirlik taslamak. Kendini şâir gibi göstermek.
TEŞA'UR
(Şa'r. dan) Kıllanma, tüylenme.
TEŞA'US
Tozlu topraklı olmak. Kirlenmek. Paslanmak.
TEŞAÜM
şom tutmak.
TEŞAÜN
Eskimek.
TEŞAVÜR
(Şurâ. dan) Danışma, müşâvere etme.
TEŞAVÜS
Gururlanıp gözücuyla bakmak.
TEŞAYU'
Birbiriyle yâr olmak.
TEŞBİ'
Karnını doyurma.
TEŞBİB
Saç ve sakal ağarmak. * Ateş yakma. * Kasidede mahbubdan bahsetme.
TEŞBİH
Yassı ve enli yapmak.
TEŞBİH
(C.: Teşbihât) Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek. (Bak: Müşebbihe) *Edb: Aralarında maddi veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetmek san'atı. Erkân-ı teşbih: (Teşbihin rükünleri) : 1- Müşebbeh (Benzetilen), 2 - Müşebbehün bih (Kendisine benzetilen), 3 - Vech-i şebeh (benzetme ciheti), 4 - Edât-ı teşbih (Teşbih edatı) Birinci ve ikinciye (Yâni, müşebbeh ve müşebbehün bih) "tarafeyn : İki taraf" denir. Meselâ: "Nuri şecâatte Hazret-i Ali gibidir" denildiğinde: "Nuri" müşebbeh, "şecâatte" vech-i şebeh, "Hazret-i Ali" kelimesi ise müşebbehün bih'dir. "Gibi" kelimesi ise edat-ı teşbihtir. Edât-ı teşbih olanlar: "gibi, meselâ, misâl, sanki, meğerki, mesel, mânend, andırır, âdetâ, çü, çün, tek, benzer, zannolunur, veş" (gibi kelimelerdir.)(Pekçok teşbih ve temsiller bulunuyor ki, mürur-u zamanla veya ilmin elinden cehlin eline geçmesiyle hakikat-ı maddiye telâkki ediliyor. Hatâya düşer. Meselâ: "Sevr" ve "Hut" isminde ve âlem-i misâlde sevr ve hut timsâlinde berri ve bahri hayvânat nâzırlarından iki melâiketullah, âdeta bir koca öküz ve cismani bir balık zannedilerek Hadise ilişilmiş. Hem meselâ: Bir vakit huzur-u Nebevide derin bir ses işitildi. Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: "Bu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp ta ancak bu dakika cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür. " İşte bu Hadisi işiten, hakikata vâsıl olmıyan inkâra sapar. Halbuki, yirmi dakika o Hadisten sonra kat'iyyen sabittir ki: Biri geldi. Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a dedi ki: "Meşhur münafık, yirmi dakika evvel öldü. " Yetmiş yaşına giren o münafık cehennemin bir taşı olarak bütün müddet-i ömrü tedennide esfel-i sâfiline küfre sukuttan ibaret olduğunu gayet beligane bir surette Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü vesselâm beyan etmiştir. Cenâb-ı Hak, o vefat dakikasında o sesi işittirip ona alâmet etmiştir. S.)(Teşbih ve temsiller, havastan avama geçtikçe, yani ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürur-u zamanla hakikat telâkki edilir. R.N.)