Y Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • YAKITÎ (YAKUTÎ)

    Kırmızı üzüm.
  • YAKIZ

    (C.: Eykâz) Uyanık.
  • YAKÎN

    Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek.(Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz. Orada ateşin varlığını ilmen biliyoruz, demektir. Bu bilme derecesine ilm-el yakîn deniyor. Ateşe yaklaşıp, gözümüzle görürsek, ona ayn-el yakîn bilmek deniyor. Daha da ilerliyerek bütün hislerimizle ateşin varlığını anladık ise; ateşin yakması ve sâir sıfatlarını da bildik ise, bu nevi'den olan ilmimizin derecesine de hakk-al yakîn deniyor. (Hakkalyakîn: Abdin sıfatları, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarında fâni olup, kendisi onunla ilmen ve şuhuden ve hâlen beka bulmaktadır. Ö. Nasuhi)
  • YAKÎNEN

    Hiç şübhesiz olarak, kat'i surette.
  • YAKÎNÎ

    Şüphe edilmeyecek ilmî halde, hiç şeksiz bilinmeğe dair.
  • YAKÎNİYYÂT

    Yakînî bir surette bilinenler.
  • YAKTÎN

    Kabak, kavun ve karpuz gibi dalları yerde yayılan bir nebat adı.
  • YA'KUB (A.S.)

    Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerdendir. Yusuf Aleyhisselâm'ın babası ve İshak Aleyhisselâm'ın oğludur. Bir adı da İsrail olduğundan bu sülâleden gelenlere İsrail oğulları mânasına, Benî İsrail denilmektedir. Büyük oğlunun adı Yehud olduğundan sonradan bunlara Yahudi denilmiştir. (Bak: Yusuf A.S.)
  • YAKUT

    Çeşitli renkleri olan kıymetli bir süs taşı.
  • YAKUT-U MÜZAB

    Erimiş yakut. * Göz yaşı. * Kan. * Kırmızı şarap.
  • YAKUT-U ZERD

    Sarı yakut. * Güneş.
  • YAKZA

    Uyanıklık. Dikkatte olma.
  • YAKZÂN

    Uyanık.
  • YAKZATEN

    Uyanık olarak. Şuurlu ve dikkatli surette.
  • YÂL

    f. Kuvvet, güç. Boyun, gerdan.
  • YÂL Ü BÂL

    Boybos düzgünlüğü.
  • YALAK

    Hayvanların su içmelerine mahsus içi oyuk kütük veya taş. Çeşmelerin musluğu altına konulan tasa da bu ad verilir.
  • YALAN

    (Bak: Kizb)
  • YALDIZ

    t. Cilâ. * Parlatmağa yarıyan şey.
  • YALE

    f. Sığır boynuzu.
  • YALMEND

    f. Aile reisi. Aile başkanı.
  • YA'LUL

    (C.: Yeâlil) Beyaz bulut. * Su üzerinde peydâ olan kabarcık. * Çift hörgüçlü deve.
  • YALVANE

    f. Kırlangıç kuşu.
  • YAM

    f. Posta beygiri.
  • YAMAK

    Yardımcı, yardak, muavin.
  • YA'MELE

    İşe dayanıklı cins dişi deve.
  • YAMUR

    Başının ortasında bir sürü boynuzları olan bir cins geyiğin erkeği.
  • YA'MUR

    (C.: Yeâmir) Bir nevi ağaç. * Oğlak. Kuzu.
  • YAN

    f. Hastanın sayıklaması.
  • YANESUN

    Anason otu.
  • YA'Nİ

    (Yâni) Bundan maksat, demek, demek isteniyor ki.
  • YANİ'

    Kıvama gelmiş, olmuş. Pişkin.
  • YANKESİCİ

    Biçimine getirerek insanın üzerinden gizlice birşey çalan hırsız.
  • YÂR

    f. Dost, ahbab, tanıdık. * Yardımcı. * Âşık. Mâşuk, sevgili.
  • YARA

    f. Güç, kuvvet, kudret, takat.
  • YÂRÂN

    f. Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer.
  • YARANE

    f. Dostça.
  • YÂRÂN-I AŞK

    Âşıklar, aşk dostları.
  • YÂRÂN-I SAFÂ

    Zevk ve eğlence ile vakit geçiren dostlar. Safâ dostları.
  • YÂRE

    Yara.
  • YÂRE

    f. Bilezik.
  • YÂRE-İ HİCRAN

    Ayrılık yarası.
  • YAREK

    f. Dölyatağı. Meşime.
  • YÂR-I BÎVEFÂ

    Vefasız dost.
  • YÂR-I CİHAR

    (Bak: Çar yâr)
  • YÂR-I GAR

    Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın en sâdık sahabesi Hazret-i Ebubekir Radıyallahü Anh'ın ünvanı. Hicret esnasında en tehlikeli bir zamanda mağaraya girdiklerinde Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a sadakatla hizmet ettiğinden bu nam ile anılır. (Bak: Sıddık)
  • YÂR-I KADÎM

    Eski dost.
  • YARI ÜMMİ

    Yazıyı tam yazamayan. * İlmi daha ziyade ilhama istinad eden.
  • YÂRÎ

    f. Yardım. * Dostluk.
  • YARMEND

    f. Dost, muin, yardımcı.