Alâkalılık, ilgililik. Aid olma. Birine mahsus olma.
AİK
(Aika ) Mâni'. Alıkoyan. Engel. Meşgale. Bir işten alıkoyup men ve sarfeden.
AİKA
(C. Avâik) Alıkoymaya ve te'hire sebep olan şey, mâni, engel.
AİL
Ailesini geçindiren, idare eden. Kalabalık ailesi olan. Fakir.
AİLE
Erkeğin karısı. * Ev halkı. * Akraba. * Aynı işte olan, aynı gaye için çalışanların hepsi.(Kadının aile hayatında müdür-ü dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan en esaslı hasleti; sadakattır, emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadakatı kırar; kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir. Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehâvet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir. Kötü haslet sayılırlar. L.)
AİLE-PERVER
f. Evine düşkün, ailesine düşkün.
AİLEVÎ
Aile ile ilgili.
AİNNE
(İnan. C.) : Dizginler.
AİR
Göz ağrısı.
AİŞ
Yaşıyan. * Rahat yaşıyan.
AİŞE
(Bak: Ayişe)
AİZ
Karşılık olarak veren. * Karşılık olarak verilmiş olan.
AİZ
Yeni doğmuş deve yavrusu.
AİZZE
(Bak: Eizze)
AJ
f. Dinlenme, rahat hâl, istirahat.
AJAN
Fr. Bir şahsın, bir şirketin veya bir devletin bazı işlerini gören kimse. * Gizli vazifeli olan kişi.
AJANDA
Akılda tutulması icab eden şeyleri not etmeye yarayan, takvim şeklinde tanzim edilmiş defter.
AJANS
Fr. Her türlü havadisi toplayıp, ilgili mevkilere bildiren kuruluş. * Ticari bir teşekkülün kolu.
AJEH
f. Vücutta çıkan pürtüklü küçük ur.
AJENDE
f. Çamur. * Binalarda kullanılan harç.
AJİG
f. Nefret, kin ve düşmanlık.
AJİH
f. Kir, küf. * Çapak.
AJİNE
f. Değirmen taşı gibi maddeleri yontup düzelten demir alet. Dişengi.
Topuk. Ökçe. * Bir şeyin hemen arkası. * Bir şeyin gerisinde olan zaman veya mekan.
A'KAB
(Akab. C.) Bir şeyin hemen sonrası.
AKABE
(C.: Akabât) Bâdire. Sarp ve çıkılması müşkül yokuş. * Tehlikeli geçit. Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz. * Muhatara, tehlike. * Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi. * Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş'in doğu tarafında bulunan dar bir körfezin ismi.
AKABE BİATI
Nübüvvetin 11. senesinde Mekke'nin haricindeki Akabe denilen yerde Medine ahalisinden bir cemaatın, Hz. Peygamber'le (A.S.M.) gürüşüp konuşarak İslâm'ı kabul ve tasdik ettikleri biat hâdisesi.
AKAB-GİR
f. Peşe düşen, kovalıyan.
AKABİNDE
Arkasından, hemen arkadan. Hemen ardından.
AKAB-REV
f. Arkadan gelen. Peşe düşmüş, arkaya takılmış.
AKADEMİ
yun. Yüksek mekteb. * Âlimler, edebiyatçılar heyeti. * Eflatun'un vaktiyle talebesine ders verdiği yer. * Çıplak modelden yapılan insan resmi. * Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te'min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetli kimseler topluluğu. (Huk. L.)
AKAĞA
Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası.
AKAİD
(Akide. C.) Akideler. İtikad olunan hakikatlar. İtikada dâir kaziye ve hükümler, esaslar.(Akaidî ve imanî hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle vicdanî ve aklî olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te'sirleri zayıf kalır. Bu hale, Alem-i İslâmın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir. İ.İ)
AKAİD-İ DİNİYE
Dini akideler. İmâni esaslar.(Ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdulkadir-i Geylâni (R.A.) ve Şah-ı Nakşibend (R.A.) ve İmâm-ı Rabbâni (R.A.) gibi zâtlar bu zamanda olsa idiler; bütün himmetlerini hakaik-ı imâniyyenin ve akaid-i İslâmiyyenin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünkü, saadet-i ebediyyenin medârı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyyeye sebebiyet verir. M.)
AKAK
Sıcak çok olmak.
AKAK
(C.: Akâık ) Saksağan kuşu.
AK'AK
Saksağan.
AK'AKA
Saksağan sesi.
AKAKİR
(Akkar. C.) Tıb: İlaç yerine kullanılan nebâtî kökler.
A'KAL
En akıllı. Pek akıllı. Daha akıllı.
AKALA
Bir çeşit pamuk.
AKALİD
Yoğurt.
AKALİM
(Ekalim) (İklim. C.) İklimler. * Dünyanın kıt'a ve memleketleri.