İnsan aklı. İnsan düşüncesi.(Kur'anın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-ı âlemin muammasını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbarat-ı gaybiyenin en mühimmidir. Çünkü: O hakaik-ı gaybiyeyi hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz. Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği mâlumdur. Hem Kur'an, gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve hakaik-ı kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin ukulü: "Sadakte" deyip o hakaikı kabul eder. Kur'ana, "Bârekâllah" der... Amma ahvâl-i uhreviye ve berzahiye ise, çendan akl-ı beşer kendi başıyla yetişemiyor, göremiyor. Fakat, Kur'anın gösterdiği yollar ile onları görmek derecesinde isbat ediyor. S.)
AKL-I EVVEL
İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl. (Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tâbiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir. Bunun neticesi şirke gider. Bunlarca, akl-ı evvel Allah'ın mahluku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl... ve böylece "Ukul-ü Aşere" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir.)(Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan ( $ ) "Birden bir sudur eder" Yani, "bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir. Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder." diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle "Akl-ı evvel" nâmında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede?... Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin. S.)
AKL-I FA'AL
İşleyen ve çalışan akıl.
AKL-I KÜLLÎ
Kâinatta görülen umumi ahenk. Her şeyi kavrayan akıl.
AKL-I MAAD (MEAD)
İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl. Geleceği kavrayan akıl.
AKL-I MAAŞ
Aklın en alt tabakası. Dünyada geçim işini düşünen akıl.
AKL-I MATBU'
Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl. Öğrenmeden var olan fıtrî akıl. Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir.
AKL-I MESMU'
Kabil-i hitab olan akıl. Sonradan tecrübe ve bilgiyle gelişen akıl. Hayrı ve şerri fark edebilen ve mümeyyiz olan kimsenin aklıdır.
AKL-I SELİM
(Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş. Normal ve müsbet düşünce.
AKLÎ
Akıl ile bilinen veya bulunan şey. Akla mensub. Akla dâir ve müteallik.
AKLİYYAT
Müşahedeye ve tecrübeye girmeyen ve sadece akıl ile düşünülen şeyler ve hususlar. Nazarî meseleler. (Bak: Mücerredât, Ma'kulat)(Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da, ulum-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir. Demek mânevî olan hastalıklar, insanlarıaklî ilimlere teşvik ve sevkeder. Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye mübtelâ olur. M.N.)
AKLİYYE
Akılcılık. Akıl ile anlaşılan ve bulunan. Akıl hastalıkları.
AKLİYYUN
(Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler. Bunlar iki kola ayrılır. Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kısım, insan aklının her meseleyi çözebileceğini iddia ederler. Allah'a ve vahye inanan ikinci kısım ise, Allah'a, ruha, âhiret gününe, kitap ve peygambere inanmanın makul olduğunu, dinde akla uymayan bir tarafın bulunmadığını isbat etmek isterler.
AKM
Kısırlık.
AKMADDE
Anatomi: Omuriliğin dış; beynin iç tabakasını meydana getiren sinir lifleri. Beyin hücrelerinin çoğunu, akmadde teşkil eder.
AKMAR
(Kamer. C.) Aylar. Yıldızlar.
AKMED
Ensesi uzun ve kalın olan kimse. * Uzun boylu.
AKMER
Ay gibi beyaz (yüz). Akça şey.
AKMÎ
Yıpranmış, eskimiş. * Anlaşılmaz.
AKMİSE
(Kamis. C.) Gömlekler.
AKMİŞE
(Kumaş. C.) Kumaşlar, dokumalar.
AKMUS
Eşek, hımar.
AKNA
İnce, yumru burunlu kimse.
AKNA'
En çok kanaat getiren, en mukni'.
AKNAN
(Kınn. C.) Kullar, köleler.
AKONİTİN
Fr. Kurtboğan denilen bir bitkiden çıkan zehirleyici bir madde.
AKONT
Fr. Sonradan hesaplaşmak üzere bir borç veya kazanç hissesinden alacaklıya yapılan ödeme.
AKRA'
(Kara. C.) Sırtlar, arkalar.
AKRA'
Başı kel olan. * Saçları dökülmüş olan. * Çıplak dağ.
AKRABA
Aralarında soyca, nesebce yakınlık olanlar. Yakınlar.
AKRAD
Emir, bey.
AKRAH
Alnının ortasında akçe kadar beyaz yeri olan at.
AKRAN
(Karin. C.) Birbirlerine derece, sınıf, liyâkat ciheti ile benzeyenler. Mümâsil. Emsal.
AKRAS
(Kurs. C.) Yuvarlaklar, daireler, çemberler.
AKRAT
Kaşları olmayan.
AKRE'
Çok lâtif ve pek güzel Kur'an okuyan.
AKREB
En yakın. Daha yakın. Ziyade yakın.
AKREB
Zehirli ve tehlikeli küçük hayvancık. * Saatin kısa ibresi. * Semâda bir burç ismi.
AKREBE
Dişi akrep. * Çevik ve zeki cariye. * Ayakkabı bağcığı. * Kazan, tencere gibi eşyaları ateş üzerine asmağa yarayan "S" şeklindeki kanca.