Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakikatın sonradan tekrar edilmesi.
AKSİYON
Fr. Şirket ve ticaret hissesi. * Kuvvet ve enerjinin dışa ve fiile çıkması.
AKSON
yun.Tıb: Sinir hücrelerinden çıkan uzantıların en önemlisi.
AKSU
t. Gözlerde görülen bir hastalık.
AKS-ÜL AMEL
İstenilen şeyin zıddı hasıl olması. Tersine oluş. (Reaksiyon) * Edb: Edebi san'atlardandır. Bir cümle veya mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır. Pertev paşanın: "Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var." mısrâında olduğu gibi.(Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı, bazan damara dokundurur; aksülamel yapar. M.)
AKSÜLAMEL
(Bak: Aks-ül amel)
AKSÜLÜMEN
Kim. Klor ile civadan mürekkeb zehirleyici te'siri fazla olan bir tuz.
AKS-ÜN NAKÎZ
Birbirine zıt olan iki şey. * Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak. Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah'ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah'ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır."
AKŞAR
(Akşın) Doğuştan derisi, kılları beyaz olan insan veya hayvan.
(Kutb. C.) Kutublar. Hak tarikatların reisleri, şahları.(Âlem-i İslâmda, her biri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını dâire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevi terakki ettiren ve hüccetler yerine müşahedata, keşfiyyata dayanan en derin ehl-i tahkik ve hakikat olan zatlar. Ş.)
AKTAB-I EHL-İ BEYT
Ehl-i Beytten yetişen kutublar. Yâni, büyük mürşidler.
AKTAB-I ERBAA
Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler.(Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki.)
AKTAN
(Kutn. C.) Pamuklar.
AKTAR
(Kutr. C.) Kuturlar. Çaplar. Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar. * Her taraf. * Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam. Güzel kokular tâciri. * Ecza, ilâç satan adam. * Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı.
AKTÂR-I ÂLEM
Her taraf. Alemin dört bucağı. Alemin her yeri.
AKTÂR-I BEDEN
Vücudun her tarafı.
AKTİVİZM
Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek.
AKTÖR
Fr. Tiyatroda erkek oyuncu.
AKTRİS
Tiyatroda kadın oyuncu.
AKTÜALİTE
Fr. Bugünkü hâdise veya mevzu. Günlük hâdiseler.
AKTÜEL
Fr. Bugünkü, şimdiki.
AKU
f. Baykuş, puhu.
AKUB
Toz.
AKUK
(Bak: Ukuk)
AKUL
İshalden kurtaran bir ilâç.
AKUM
İyileşmez yara. Kısırlık. * Zahmet.
AKUR
Yaralıyan, ısıran köpek. Kuduz, azgın köpek. * Çok şerir, kötü kimse.
AKURÂNE
f. Kuduzcasına, kudurmuşcasına, saldırırcasına.
AKUSTİK
Fr. Sese ait.Ses mevzuu. Kapalı yerde ses dağılma sistemi.
AKÜMÜLATÖR
Fr. Fiz: Elektrik enejisini depo eden cihaz.
AKVA
Daha kuvvetli. En kuvvetli. (Bak: Ekva)
AKVA'
Kuyruğu beyaz, gövdesi siyah olan dişi koyun.
AKVAL
(Kavl. C.) Sözler, kaviller.
AKVAL-İ HAKÎMÂNE
f. Hikmet sahiblerine yakışır sözler.
AKVAM
(Kavim. C.) Kavimler. Milletler. Toplumlar.
AKVÂM-I BEŞER
İnsan toplumları. İnsan kavimleri.
AKVAREL
Sulu boya resim.
AKVARYUM
Lat. Su hayvanlarını veya bitkilerini besleyebilecek tarzda yapılmış camdan su kabı.