Baş ve göz üstüne. (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir.)
ALER-R-RAĞM
Rağmen.
ALES
Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur. * Buğday arasında biten çavdar ve mercimek. * Büyük kene. * Bir nevi karınca. * Katı, sağlam nesne.
ALES
Şiddetli kıtal.
ALE-S-SABAH
Erkenden, sabahın ilk saatlerinde.
ALE-S-SEHER
Gün doğmadan evvel, seher vakti.
ALE-S-SEVİYYE
Bir seviyede, aynı boyda. * Müsâvat üzere.
ALESSEVRİ VELHUT
(Ale-s-sevri ve-l hut) Öküz ve balık üzerinde.Risale-i Nur Külliyatından Lem'alar adlı eserin Ondördüncü Lem'asında bu mevzuizah edilmiştir. Nümune olarak bir parçası aşağıda dercedilmiştir:(Hamele-i arş ve semâvat denilen melâikenin birinin ismi "Nesir" ve diğerinin ismi "Sevr" olarak dört melâikeyi, Cenâb-ı Hak, arş ve semâvata Saltanat-ı Rububiyetine nezaret etmek için tâyin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi"Sevr" ve diğerinin isim "Hut"dur. Ve o nâmı vermesinin sırrı şudur ki; arz iki kısımdır: Biri, su; biri, toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır. Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık tâifesine ve öküz nev'ine bir cihet-i münâsebetleri bulunmak lâzımdır. Belki, o iki meleğin âlem-i melekut ve âlem-i misâldesevr ve hut suretinde temessülleri var (Haşiye). İşte bu münâsebete ve o nezârete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlukatına imaen lisan-ı mu'ciz-il beyan-ı Nebevi $ demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar mes'eleleri havi olan bir hakikatı, gayet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmiş...İkinci Vecih : Mesela: Nasıl ki denilse: "Bu devlet ve saltanat, hangi şey üzerinde duruyor?" cevabında: $denilir. Yani: "Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adâletine istinad eder." Öyle de: Küre-i Arz madem zihayatın meskenidir ve zihayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı azamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevâhil olmıyan kısmının medâr-ı taayyüşleri, ziraatle, öküzün omuzundadır ve mühim bir medâr-ı ticareti de balıktır. Elbette devlet, seyf ve kalem üstünde durduğugibi, Küre-i Arz da, öküz ve balık üstünde duruyor denilir. Zirâ, ne vakit öküz çalışmazsa ve balık milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder. Halik-ı Hakim de arzı harab eder. L.)(Haşiye) : Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havâide bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı Hadisle âhiretin bir mezraası, yâni fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, intizam ile, hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye "Hut" nâmı; ve o tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye "Sevr" ismi ne kadar yakıştığı zahirdir.
ALETTAFSİL
Uzun uzadıya, mufassal olarak.
ALETTAHKİK
(Ale-t-tahkik) Hakikat üzere, kat'i surette. Besbelli.
ALETTAHMİN
Aşağı yukarı, tahminen.
ALETTAHSİS
Hususi olarak, bilhassa, hele, en çok.
ALETTEDRİC
Azar azar.
ALETTERTİB
Tertibli olarak, sırasıyla.
ALETTEVALİ
Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya.
ALEV
Ateşten çıkan parlak ve yanar hava. * Mızrak ucuna takılan küçük bayrak, flama.
ALEV-GİR
f. Alevlenmiş.
ALEV-HİZ
f. Parlayan, alevlenen.
ALEVÎ
Hz. Ali'ye mensub olan. Hz. Ali'ye âit ve müteallik. (Bak: şia)
ALEV-KEŞ
f. Alevden fırlayan.
ALEV-RİZ
f. Alevlenen, alev saçan.
ALEYH
(Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli.) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine.
ALEYHDAR
Muhalif olan. Aynı fikirde olmayan. Zıt olan.
ALEYHİM, ALEYHİMA
Aleyh edatının cemi ve tesniye şekilleri.
ALEYHİSSALATÜ VESSELAM
Salât ve Selâm onun üzerine olsun, meâlinde Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) ismini duyunca söylenmesi sünnet olan bir duâdır.
ALEYKE
Senin üzerine, sana.
ALEYKÜM
Sizin üzerinize, size.
ALEYKÜM-ÜS SELÂM
Selâm sizin üzerinize olsun. (Bak: Selâm)
ALEYNA
Bizim üzerimize, bizim hakkımızda. Bize.
ALFABE
Fr. Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı. * Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı. * Bir işin başlangıcı.
ALFABETİK
Fr. Alfabe sırasına göre dizilmiş.
ALGI
(İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması. Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir. Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir. Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz. Bir idrakte hem afâki (objektif, nesnel), hem enfüsi (sübjektif, öznel) unsurlar bulunur. Bu sebeple idrak, gerçeğin bizzat kendisi değil, gerçeğin bir yorumudur.
ALGUN
f. Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe.
ALH
Akıl gitmek. * Tembel olmak.
ALHAN
Deve kuşunun erkeği. * Karnı çok aç kişi.
ALHECE
Demiri ateşte kızdırıp yumuşatmak.
ALİ
Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib.
ALÎK
Hayvana bir defada verilen yem. * Asılan torba.
ALİKA
İçine birşey koyacak torba. * Yem.
ALÎK-ÜD-DEVÂB
Yem torbası.
ALÎL
Hasta. İlletli.(Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur'andır. M.)
ALİM
Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken.
ALÎM
Bilen. İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 126 kerre zikredilir.)