Kör. Gözü görmeyen. * Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik. * Yağmur bulutları.
AMA'
Dağbaşlarında olan duman.
AMAH
f. Şiş, kabarcık.
A'MÂ-İ ELVAN
Tıb: Renk körlüğü, renkleri ayırt edememe hastalığı. Akromatopsi.
AMÂİM
(İmâme. C.) Sarıklar, imâmeler.
AMÂİM
Dağınık cemaat.
AMÂİR
(Amâyir) (İmâret. C.) İmâretler. Mâmur etmeler. * Sâlih fakirlerin veya kendisini idare edemiyen veya çalışamıyan talebe-i ulumun, fukarâ-i sâlihînin iâşesinin te'min edilmeleri.
AMÂİR-İ HAYRİYYE
Hayır ve hayrat müesseseleri.
AMAK
(Maak ve Mauk. C.) Göz pınarları.
A'MAK
(Umk. C.) Derinlikler.
AMAKA
Derinlik. * Iraklık.
A'MAK-I HAFA
Gizlilik derinlikleri.
A'MAK-I ZEMİN
Zeminin derinlikleri.
A'MAL
(Amel. C.) Ameller. İşler. Yapılan hayırlar.
A'MÂL-İ BEŞERİYE
İnsanların amelleri, iş ve hareketleri.
A'MÂL-İ ERBAA
Mat: Dört işlem. (Toplama, çıkarma, çarpma, bölme.)
A'MÂL-İ HASENE
Güzel amel. Sevablı ve hayırlı ameller. (Bak: Amel-i sâlih)
A'MÂL-İ SÂLİHA
Allah'ın rızasına uygun, iyi ve hayırlı işler.( $) Kur'an: Sâlihatı mutlak, mübhem bırakıyor... Çünki ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr çoğu nisbîdirler... Nev'den nev'e geçtikçe değişir... Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır... Mahalden mahale tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur. Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mahiyeti değişir.Meselâ: Cesaret, sehavet; erkekte: gayret, hamiyet, muavenete sebeptir.Karıda: Nüşuze, vekahete, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir... Meselâ: Zaifin kaviye karşı izzet-i nefsi, kavide tekebbür olur. Kavinin zaife karşı tevazuu zaifte tezellül olur. Meselâ: Bir ulü-l emir, makamındaki ciddiyeti vekar; mahviyeti zillettir. Hânesinde ciddiyeti kibir; mahviyeti tevazudur.Meselâ: Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir... Terettüb-ü neticede, tevekküldür... Semere-i sa'yine, kısmetine rıza kanaattır. Meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa dun-himmetliktir.Meselâ: Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir... Mütekellim-i maal-gayr olsa, hıyanet olur...Meselâ: Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez. Millet nâmına tefâhur eder, hazm-ı nefs edemez... Herbirinde birer misâl gördün, istinbat et.Madem ki, Kur'an bütün tabakata bütün a'sarda, kâffe-i ahvâlde şâmil bir hitab-ı ezelîdir. Hem nisbî hüsn, hayr çoktur... Sâlihattaki ıtlakı, beliğane bir icaz-ı mutnebdir. Beyanda sükutu, geniş bir sözdür. Sünuhat)
A'MÂL-İ UHREVİYE
Ahirete ait iş, hareket ve ibadetler.(Bu dünya, dâr-ül-hikmettir, dâr-ül-hizmettir; dâr-ül-ücret ve mükâfat değil. Buradaki a'mâl ve hizmetlerin ücretleri Berzahta ve Ahirettedir. Buradaki a'mâl, Berzahta ve Ahirette meyve verir. Madem hakikat budur, a'mâl-i uhreviyyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir. Verilse de, memnunane değil, mahzunâne kabul etmek lâzımdır. Çünki: Cennet'in meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla, bâki hükmünde olan amel-i uhrevi meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir. Bâki bir lâmbayı bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir. M.)
AMALİKA
Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim.
A'MAM
(Amm. C.) Amcalar.
AMAME
Sarık. Ammâme. Başa sarılan ve sünnet-i seniyye olan kisve. (Bak: İmâme)
AMAN
(Emân) Emniyet. İmdat. Yardım dileği. Afv, ricâ, niyâz. * Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi. * Tenbih, sakındırma.
AMAN-NAME
f. Bir şahsa iltimas yapması için, başka bir kimseye hitaben yazılan pusula, yazı.
f. Hesap. * Araştırma. * Tıb: Karında su toplanma hastalığı.
AMARE
(C.: İmâr) Fes gibi başa giyilen nesne.
AMARE-GİR
f. Hesap işleriyle uğraşan kişi. Muhasebeci.
AMARİYYE
Deveye konulan mıhfe.
AMAS
f. İnsan vücudunda meydana gelen sis ve kabarcık.
AMAS
şiddetli harp. * Zahmet, meşakkat.
AMASE
şiddet. * Zulmet.
AMATÖR
Fr. Bir işi para kazanma maksadıyla değil de, zevk için yapan kimse.
AMAY
f. Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır.
AMAZON
Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır. * Güney Amerika'da büyük bir nehir adı.(Evet nasıl ki tarihlerde eski zamanlarda "Amazonlar" nâmında gayet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir tâife-i askeriye olarak harika harpler yaptıkları naklediliyor... Aynen öyle de bu zamanda zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muharebesinde nefs-i emmarenin plâniyle şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi, yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağı ile dehşetli bıçaklarla ehl-i imâna taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak çokların nefislerini birden esir edip kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar. G.R.)
AMBALAJ
Fr. Eşyayı taşınabilir bir hale koymak için sarma veya sandığa yerleştirme işi.
AMBARGO
Bir para veya malın kullanılması veya başka bir yere götürülmesi ya da bir geminin bulunduğu limandan ayrılması yasağı.
AMD
Niyet, kasıt, istek, arzu. * Direk koymak.
AMDEN
Kasten, bile bile. İsteyerek.
AME
Tereddüt. * Tenbellik.
AME
f. Divit, yazı hokkası.
AMED
Sütunlar. * Birşeye devam üzere olma. * Mülâzemet etme.
AMEH
Basiretsizlik. Tahayyür, tereddüt. Doğru ciheti bilmemek.
AMEL
İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. * Kâr, iş işleme. * Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme. İtaat. İbâdet.
AMELE
(Âmil. C.) Âmiller. Amel edenler. * Irgat, işçi.
AMELEHU
Tarafından yapıldı. mânâsına gelir ve bir sanat eserinde san'atkârın imzasından önce yazılır.