A Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • APSİS

    Fr. Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri. * Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı.
  • APULET (APOLET)

    Fr. Askerlerin, sınıf ve rütbelerine göre sırma, ipek veya yünden omuzlarına taktıkları saçak.
  • ARÂ

    Mıntıka, bölge. * Komşuluk. * Avlu. * Çıplaklık. * Geniş, çıplak arazi.
  • ARAB

    Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika'nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı.
  • A'RAB

    Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar.
  • ARABE

    (Arben) Yemek yeme.
  • ARÂBE

    (C: Arâbât) Keçi veya koyunun memesine geçirilen torba. * Açık saçık konuşma.
  • ARABESK

    Süslemede kullanılan bir çeşit tezyinat.
  • ARABÎ

    Arabça, Arab dili. Arab kavmine mensub.
  • A'RABÎ

    Çölde yaşayan Arab.
  • ARABİSTAN

    f. Arap ülkesi. Arapların yaşadığı ülke.
  • ARABİYYAT

    (Arabiyyet. C.) Arapçaya dâir ilimler, kitab veya fikirler. Arap edebiyatı.
  • ARABİYYET

    Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap). Arap edebiyatı.
  • ARAC

    f. Dirsek.
  • A'RAC

    Anadan doğma topal (aksak).
  • ARADÎN

    (Bak: Eradîn)
  • A'RAF

    (Örf. C.) Âdetler, örfler, an'aneler.
  • A'RAF

    (Arf. C.) Sırt, tepe. Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer.(Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir.)(A'raf, meşhur bir kavle göre Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur. İbni Abbastan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir. Fakat Hasanı Basri Hazretleri demiştir ki, A'raf ma'rifettendir. Ve mânâ "Ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır demektir. Kendisine bu rical "hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir" denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah tealânın ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tâyin buyurduğu bir kavmdir. Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir. Hâsılı A'raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır. Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidindir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar. Sonra Allah Tealâ haklarında bir hüküm verir. (İkincisi) Bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ veya rical suretinde görünür. Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır.) (E.T.)
  • A'RAF SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 7. suresidir. Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur. Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır.
  • ARAFAT

    Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır. Adem (A.S.) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrahim Peygamber (A.S.) Cebrail ile burada konuştu. Hz. Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu. İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti.
  • ARAFET

    (C: Avârif) Atâ, ihsan, hediye.
  • ARAHİM

    Büyük olan şey. * Bir cins beyaz büyük mantar.
  • ARAİS

    (Arûs. C.) Gelinler. * Güneşler. * Gökler.
  • ARAİZ

    (Ariza. C.) Arz olunan meseleler. Küçükten büyüğe yazılan yazılar.
  • ARAK

    Kalabalık, izdiham.
  • ARAK

    Ter, rutubet.* Dağdaki yol. * Çukur. * Deve izleri. * Sıra sıra olan şey. * Zenbil. * Menfaat, sevab, karşılık. * Süt.
  • A'RAK

    (Irk. C.) Kökler, damarlar.
  • ARAK-ÇİN

    Kavuğun altına giyilen takke.
  • ARAK-DAR

    f. Terli.
  • ARAKÎ

    Terle ilgili, tere mensub.
  • ARAKİYYE

    Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar.
  • ARAKK

    Çok ince. En ince. Ziyâde rakik olan.
  • ARAKNAK

    f. Terlemiş, terden ıslanmış, ter içinde kalmış.
  • ARAKRİZ

    f. Terliyen, ter döken.
  • ARAMRAM

    (Aremrem) Asker çokluğu. * Şiddetli hâl ve iş.
  • ARÂM-RÜBA

    f. Sıkıntı veren, istirahatı bozan, rahatı kaçıran.
  • ARÂM-SAZ

    f. Yerleşen, oturan.
  • ARÂM-SÛZ

    f. Huzuru bozan, rahatsızlık veren.
  • ARAN

    f. Dirsek.
  • ARANİK

    Su kuşlarından boynu uzun bir kuş.
  • AR'AR

    Arap diyârında bir yerin adı. * Bir oyun çeşidi.
  • AR'AR

    Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi. * Mc: Güzelin boyu bosu.
  • ARARE

    (C: Arâr) İyi kokulu bir ot. * Şiddet * Kötü ahlâk. * Evin avlusu, ev içi. * Soğuk şiddetli olmak.
  • AR'ARE

    Dağ başı. İki burun deliğinin arası. * Servi ağacı. Çocuk oyunundan bir oyun.
  • ARAROT

    Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika'da hasıl olan bir kökten çıkarılır.
  • ARAS

    Yorgunluk, bitkinlik. * Hayranlık.
  • A'RÂS

    Düğünler. * (İrs.C.) Evliler. * (Urs. C.) Nikâh merasimleri.
  • ARASAT

    (Aresât) Mahşer yeri. Haşir ve neşir meydanı.
  • ARASTE

    f. Bezenmiş süslenmiş. * Çarşının bir esnafa mahsus kısmı. * Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı.
  • ARASTE-GÎ

    f. Süslülük, bezenmişlik, ârâstelik.