İşâret, alâmet. * Tesâdüf, rast gelme. * Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet. * Fls. Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf. Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir.
Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler. (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi.)
ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ MEVKUFE
Huk: Sadece hazine menfaatleri veya tasarruf hakları veyahut ikisi de bir hayır cemiyetine ayırılan miri arazi.
ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ SIRFA
Huk: Beytülmâle mahsus menfaatleri ve tasarruf haklarından hiçbiri bir cihete verilmeyip devlete ait olan ve şahıslara dağıtılan memleket arazisi.
ARÂZİ-İ GAMİRE
Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler.
ARÂZİ-İ HÂLİYE
Boş, sahipsiz bırakılmış topraklar.
ARÂZİ-İ HARACİYE
Müslümanlar tarafından fetholunan ve ulul-emir tarafından müslim olmayan eski sahibi elinde bırakılan veya hâriçten müslim olmayanlar getirilerek yerleştirilen arâzi.
ARÂZİ-İ MAHLULE
Huk: Araziyi kullananın intikal sahibi mirasçı bırakmaksızın ölümüyle hükümete kalan arâzi-i emiriye.
ARÂZİ-İ MAHMİYE
Huk: Beytülmâle ait araziden, koru, mer'a, yol, pazar yerleri gibi halkın ihtiyaçlarına ayrılmış olan arâzi.
ARÂZİ-İ MEFTÛHA
Huk: Fetih hakkının taalluk ettiği yerler.
ARÂZİ-İ MEKTUME
Huk: Beytülmâle haber verilmeksizin kullanılan mahlul veya müstahik-i tapu araziler.
ARÂZİ-İ MEMLUKE
Mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler. (Mülk, timar toprağı).
ARÂZİ-İ METRÛKE
Terk edilmiş, bırakılmış topraklar, araziler.
ARAZİ-İ MEVÂT
Huk: Hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskun mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi.* İşlenmemiş toprak.
ARÂZİ-İ MEVKUFE
Vakfedilmiş yerler. Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler.
ARÂZİ-İ MEVKUFE-İ SAHİHA
Huk: Arâzi-i memlükeden şartlarına uygun olarak vakfolunan yerler.
ARÂZİ-İ MİRİYE
Devlete ait arazi.
ARÂZİ-İ MUHTEKERE
Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi. (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur.)
ARÂZİ-İ MUKADDESE
Mukaddes yerler. Kudsi topraklar.
ARÂZİ-İ MÜBÂREKE
Mübarek yer olan Hicaz.
ARÂZİ-İ MÜLKİYE
Hükümet arazisi, hükümet toprağı. Hazine arazisi.
ARÂZİ-İ MÜRFAKA
Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar. Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar.
ARÂZİ-İ MÜŞTEREKE
Huk: Çokları tarafından tasarruf olunan yer.
ARÂZİ-İ ÖŞRİYYE
Huk: Ziraat olundukça her sene hâsılatından beytülmâle, beytüssadakaya konulmak üzere, fakirlerin hakkı olan öşür alınan arâziler.
ARAZİŞ
f. Hayır ve iyilik yapma. * Tasaddukta bulunmak.
ARBEDE
Cidal, kavga, patırtı.
ARBEDE-CÛ
Patırtıcı, gürültücü, kavgacı.
ARBEDE-CÛYÂNE
f. Kavga çıkartmağa yeltenerek.
ARBEDE-SÂZÎ
f. Gürültücülük, kavgacılık.
ARC
Mekke ile Medine arasında bir mevzi. * Deve sürücüsü.
ARCA
(Müz: Arec) Topal ve aksak kişi. * Sırtlan.
ARCELE
Sürü, hayvan topluluğu. * Yayalar cemaati. * At sürüsü.
ARD
f. Buğday ve diğer tahıllardan öğütülen un. * Buğdayı değirmen taşına akıtan oluk.
ARDA
Çıkrıkçı kalemi.
ARDA
Vaktiyle bazı çavuşların elde tuttukları uzun değnek. * Nişan almak için dikilen değnek.
ARD-BİZ
f. Elek, un eleği. * Elekle un eleyen kişi.
ARDHALE
f. Bulamaç adı verilen yemek.
ARDİN
f. Deneme, imtihan, tecrübe.
ARDİYYE
Ticaret eşyasının saklandığı yer. * Böyle bir yerde saklanan eşya için ödenen ücret.