Lât. Fiz: Kuvvet akımını toplu bir hale koymak için mıknatısın kutupları arasına yerleştirilen demir parçası. * Kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri.
ARMAZ
Kurbağa yosunu.
ARNAVUT
(Rumca ve Arnavutçadan) Balkan yarımadasının batı tarafında oturan bir kavimdir. Osmanlı devrinde, Kosova, İşkodra, Manastır, Yanya vilâyetleridir. Şimdi müstakil bir devlet olup, Türkçede Arnavutluk şeklinde söylenir.
ARR
Uyuz hastalığı.
ARRA'
Sıtma tutmak, titremek.
ARRADE
(C: Arrâdât) Küçük bir çeşit mancınık ki, hareket eden tekerlek üzerine konurdu. * Dişi çekirge.
ARRAF
Falcı, kâhin, müneccim. * Hekim. * Göçebe Arab aşiretlerinin örfe vâkıf umumi bilgileri. (Müe: Arrâfe)
ARRAS
Gürleyen, şimşek çakan. * şimşekli.
ARRE
Câriye. * Uyuz hastalığı.
ARS
Şimşekli ve yıldırımlı bulut.
ARS
İki duvar arasında olan duvar.
ARSA
(C: Arasât) Bina yapılacak boş arazi parçası. Üzerindeki binası yıkılmış veya yapıya tahsis olunmuş yer.
ARSA-İ ÂLEM
Alem arsası, dünya meydanı.
ARSA-İ KÂR-ZÂR
Muharebe alanı, savaş meydanı.
ARSAT
Semer ağaçlarına çakılan ağaç mıh.
ARŞ
Bağ çardağı. * Gölgelik. * Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.) * Fevkiyyet, ulviyyet. * Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm gibi isimlerle Cenab-ı Hakkın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir. (O.S) (... Arş: Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır. Bu halitada dahil olan İsm-i Zâhir itibarı ile Arş Mülk; kevn, Melekut olur. İsm-i Bâtın itibarı ile Arş, Melekut; kevn, Mülk olur. Demek Arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, Kevn de mazruf olur. İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazruf, kevn zarf olur. Ve kezâ ism-i Evvel itibârı ile $ âyetinin işâret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor. Ve ism-i Âhir itibarı ile $ hadis-i şerifinin ima ettiği kevnin nihâyetini içine alıyor. Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücudun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur. M.N.) (... Arş, sakf demektir ki bir binanın veya yerin muhit-i ulvisini teşkil eder. Bir eve nisbetle tavanı, tavanına nisbetle üstündeki çatısı, kubbesi, tepesindeki köşkü, tahtaboşu, cihannüması hep arş medlülünde dahildir. Buna müteferri olarak çadır ve çardak gibi yükselen ve gölge veren her şeye de ıtlak olunur.) (E.T.)
ARŞ U FERŞ
(Arş u zemin) Arş ve yeryüzü.
ARŞ U KÜRSÎ
(Arş ve Kürsî) Arş ile Kürsî.
ARŞ VE SÜLLEM
Delil-i Arşî ve Delil-i Süllemî'den kinâyedir. (Bak: Delil).
ARŞA
f. Güverte.
ARŞ-I A'ZAM
En büyük arş. Cenab-ı Hakk'ın arşı. (Bak: Arş)
ARŞ-I AZİM
(Bak: Arş-ı a'zam)
ARŞ-I BERİN
Arş-ı âlâ. Göğün en yüksek tabakası.
ARŞ-I EHADİYET
Allahın ehadiyet tecellisinin arşı ve âlemi. Allahın, ehadiyet tecellisini gösteren âlem.
ARŞIN
f. Bir uzunluk ölçüsü. (68 cm. uzunluk.) Bir kol boyu. Büyük bir adım genişliği. * Zirâ'.
ARŞİDÜK
Fr. Avusturya ve Macaristan İmparatorluk hanedanı prenslerine verilen ünvandır ve "Büyük Düka" demektir. Türkçe'de Arşuduka da denmiştir. ARŞİV : Fr. Eski ve tarihçe kıymetli olan resmi kayıt ve kâğıtların saklandığı yer. * Bir mevzu hakkında toplanmış muhtelif vesikaların hepsi.
ARŞİYÂN
f. Arş'ın etrafında tesbih ederek dolaşan melekler.
ARŞ-ÜS-SÜREYYA
Ülker yıldızının altında yer alan bir yıldız topluluğu.
ARTAL
Akranlarından ve benzerlerinden çok daha iri yapılı olan.
ARTEBE
Davul.
ARTEBE
Burun ucu.
ARTEL
Yoğun, büyük nesne.
ARTEN
Bir ot cinsidir ki, debbağlar onunla gön ve sahtiyan dibâgat ederler.
ARTEZİYEN
Fr. Burgu gibi bir âletle açılıp su fışkırtılan kuyu.