Büyük ve iri gözlü. * Bakılan yer. * Çok açık, pek belli, bâriz.
AYES
Beyazlık, aklık.
A'YES
(C.: İys) Beyaz deve.
AYFE
Hayret. * Tereddüt. * İğrenmek.
AYHEKA
Neşat, sevinç, neşe, sürur. * Bir kuş adı.
AYHEM
Katı, sağlam nesne.
AYHÜM
Ağaç kökü. * Kırmızı sahtiyan.
AYIKLANMA
t. (Biyolojide) Çevre şartlarına en iyi uyabilen canlıların hayatta kalıp çoğaldığı, uyamıyanların öldüğü ve nesillerinin yok olduğu, böylece canlılardan tabii bir tekâmül (evrim) meydana geldiğini savunanların ileri sürdüğü bir tâbirdir. Ayıklanma ile tekâmül görüşü tabiatta herşeyin tesadüfle meydana geldiği peşin hükmüne dayanır. Hayatı ve kâinatı tesadüfle açıklamak hem ilmi, hem aklı inkârdan başka birşey değildir. Canlıların bulunduğu çevre şartlarına göre cihazlarla donatılması; onların Hâlık'larının, Rab'lerinin sonsuz merhametini, ilmini ve iradesini gösteren inkâr edilemez delilleridir. Bunlar kör tesadüfün, şuursuz maddenin işleri değildir ve olamaz. Dünyaya bir yavru getiren annenin memelerinden süt gelmesi ve yavrunun kimseden öğrenmeden memeyi arayıp süt emmesini başarması tesadüf mü, yoksa Allah'ın sonsuz merhameti, ilmi ve iradesini göstermez mi? Bunu zerre kadar aklı olan anlamaz mı?
AYIN
Arap alfabesinin onsekizinci ve Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi olup, ebced hesabında yetmiş sayısına tekabül eder.
AYİB
Dönüp çekilen. Geri dönen. Tövbe eden.
AYİDE
Fayda, menfaat. * Muhabbet, sevgi.
AYİJ
f. Kıvılcım, şerâre.
AYİL(E)
Ailesi kalabalık olan. * Ailesini besleyen. * Aşırı. * Fakir. * Dengede olmayan terazi.
AYİNE
f. Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir.) * Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir.
AYİNEDAR
f. Ayna tutan. * Eskiden, bir büyük adamın giyinirken aynasını tutmakla vazifeli hizmetçi. * Berber.
AYİNE-İ ÂSMÂN
Güneş.
AYİNE-İ EHADİYET
Ehadiyetin ayinesi. Cenab-ı Hakk'ın ekser isimlerinin tecellisine mazhar olan şey.(Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir âlem hükmüne getirir; cüz ise küll gibi, cüz'iye dahi külli gibi bir câmiiyyet verir. Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnayı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyettir. Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir, âdeta kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor. Nasıl ki, bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de: En küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlıkıdır. L.)
AYİNE-İ ERVAH
Ruhlar âyinesi. Esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan ruhlar.(... Muhabbetten yetimâne bir şefkat, me'yusâne bir rikkat tevellüd eder. Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle maruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem çeker. Fakat gafletten kurtulan evvelki adam o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki'nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati, bir sürura inkılâb eder. M.)
AYİNE-İ İSKENDER
Makedonya kralı Büyük İskender'in aynası. Rivayetlere göre, bu ayna Aristo tarafından yapılmış ve İskenderiye şehrinde yüksekçe bir yere konulmuştur. Bu sayede İskender, yüz fersah uzaklıktaki düşmanlarını aynada görürmüş.
AYİNE-İ ZİŞUUR
Şuur sahibi âyine. (Yani: İnsan, cin, melek)
AYİNE-RÛ
f. Yüzü ayna gibi parlıyan.
AYİNE-SAZ
f. Aynacı.
AYİR
Tereddütlü kimse.
AYİS
(Bak: Sinn-i iyâs)
AYİŞ(E)
Bolluk içinde rahat yaşayan. * Hz. Peygamber'in (A.S.M.) zevcesi ve mü'minlerin vâlidesi, Hz. Ebu Bekir'in (R.A.) kızının bir ismi. Aişe-i Sıddıka diye de anılır. Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicretin 57. yılında vefat etmiştir. (R.A.)
AYİŞNE
(Ayişte) f. Casus, ajan. * Dalkavuk.
AYİZ
(C.: Ayizât) Yeni doğurmuş hayvan.
AYİZ(E)
Mukabil olarak veren. Karşılık olarak verilmiş.
AYK
Nâhiye. * Kenar. * Taife.
AYKA
Deniz kenarı. * Ev ortası.
AYKE
Sık koruluk.
AYLE
Fakirlik.
AYLEM
(C.: Ayâlim) Yumuşak nesne.* Suyu çok olan kuyu.
AYMAN
Süt içmeğe iştihası olan erkek. * Malı gitmiş kişi.
(Ayn-ül yakîn) Göz ile görür derecede görerek, müşâhede ederek bilmek. (Bak: Yakîn)(İman-ı tahkikîde pek çok meratib var. O mertebelerden ilm-el yakîn mertebesi çok bürhanların kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman ise bir şüpheye karşı bazan mağlup olur. Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de, ayn-el yakîn derecesidir ki, çok mertebeleri var. Belki Esma-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur'an gibi okuyabilecek derecesine gelir. Ve bir mertebesi de, hakk-al yakîndir ki, onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez. R.N.)
AYNEN
Bir şeyin aslı veya kendisi olarak. Tıpkısına, hiç bir şeyi değiştirmeden, aynı olarak.
AYN-İ VÂHİD
Tek gözlü.
AYNİYYAT
(Ayniyye. C.) Kullanılmaya veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler.
AYNİYYE
Göz hastalıkları kliniği. * Pahada ağır olan ve taşınabilen şeyler.
AYNİYYET
Bir şey veya şahsın aynı veya kendisi olması.
AYN-ÜL HAYAT
Hayatın tâ kendisi.
AYN-ÜL KITR
Bakır kaynağı.
AYN-ÜL LİKA
İstenilen kavuşma ve sevilenin tâ kendisi.
AYN-ÜR RIZÂ
Rıza gözü. Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü.
AYN-ÜS SEVR
Boğa gözü. * Koz: Semânın kuzey yarım küresinde bulunan boğa burcunun en parlak yıldızı.