B Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • BAST FÎ MAKAM-İL-KALB

    Nefis makamında ricâ mesabesindedir. Lütuf ve rahmeti, kurb ve ünsü kabule işarettir.
  • BASTÂN

    f. Tarih. * Mazi, geçmiş zaman. * Eski.
  • BASTÂN-ŞİNÂS

    f. Geçmiş zaman, tarih.
  • BAST-I DÂVÂ

    Dâvâ açma.
  • BAST-I MAKAL

    Söz açma.
  • BAST-I MUKADDEMAT

    Asıl maksada girmeden önce bir şeyler söyleme.
  • BAST-I ÖZÜR ETMEK

    Bir hata işleyerek başkalarına da nümune olmak, aynı hatayı işlemelerine zemin hazırlamak.
  • BAST-I YED

    Elini bir şeye uzatmak. * Mc: Tasallut ve istilâ manasındadır.
  • BAST-I ZAMAN

    Az zamanda çok uzun bir zaman yaşamış olmak.(Bu hakikata işareten Leyle-i Kadir gibi bir tek gece seksen küsur seneden ibaret olan bin ay hükmünde olduğunu nass-ı Kur'ân gösteriyor. Hem bu hakikata işaret eden ehl-i velâyet ve hakikat beyninde bir düstur-u muhakkak olan "bast-ı zaman" sırrı ile çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı mirac, bu hakikatın vücudunu isbat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor. Mirâcın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs'atı ve ihâtası ve uzunluğu vardır. Çünkü o mirac yolu ile, beka âlemine girdi, beka âleminin birkaç dakikası, şu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir. Hem şu hakikata bina edilen beyn-el evliyâ kesretle vuku bulmuş olan bast-ı zaman hâdiseleridir. Bâzı evliya bir dakikada bir günlük işi görmüş. Bâzıları bir saatte bir sene vazifesini yapmış. Bazıları bir dakikada bir hatme-i Kur'âniyeyi okumuş olduklarını rivâyet edip ihbar ediyorlar. Böyle ehl-i hak ve sıdk, bilerek kizbe elbette tenezzül etmezler. Hem o derece hadsiz ve kesretli bir tevatürle bast-ı zaman hakikatını aynen müşâhede ettikleri medar-ı şüphe olamaz. Şu bast-ı zaman herkesçe musaddak bir nevi rüyada görünüyor. Bazan bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvali, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır. L.)
  • BA'S-UL EMVAT

    Ölmüşlerin dirilmesi.
  • BÂSÛR

    (C.: Bevâsir) Tıb: Mayasıl. Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesi ve bazen iltihablanması sebebiyle, makadın içinde ve dışında meydana gelen memeler yüzünden makaddan kan ve cerahat gelmesi hastalığı.
  • BA'S-Ü BA'D-EL MEVT

    Öldükten sonra tekrar dirilmek, diriltmek. (Bak: Ahiret)
  • BAŞ

    t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim.
  • BAŞALTI

    t. Gemilerin baş tarafında tayfa ve er koğuşları. * Yağlı güreşlerde baş'ın altındaki derece.
  • BAŞAM

    f. Perde, örtü.
  • BAŞAME

    f. Kadınların örtündükleri yaşmak. Tülbent, başörtüsü.
  • BAŞBUĞ

    t. Osmanlı devrinde başıbozuk veya akıncı kuvvetlerinin kumandanı. * Lider.
  • BAŞE

    f. Atmaca kuşu.
  • BAŞED

    f. Olur, ola...
  • BÂŞE-İ FELEK

    Nesr-i Tâir ve Vâki adı verilen iki yıldız.
  • BAŞENG

    f. Tohumluk olmak için saklanan sarı, iri hıyar, salatalık. * Asma üzerindeki üzüm salkımı.
  • BAŞGÛN

    f. Uğursuz. * Ters, başaşağı.
  • BAŞIBOZUK

    t. Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker. Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur. Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır.
  • BAŞİK

    (C.: Bevâşık) Atmaca denilen kuş.
  • BAŞİR

    Müjdeci, müjde veren. * Mutlu, mesut.
  • BAŞKENT

    t. Başşehir. Bir devletin idare merkezi olan şehir. Devlet merkezi. Payitaht.
  • BAŞKIRDİSTAN

    Rusya'da halkı Türk olan bir bölge.
  • BAŞMAK

    Eskiden kullanılan bir çeşit ayakkabı.
  • BAŞTİNA

    Osmanlı İmparatorluğu zamanında Balkanların bazı yerlerinde devlet arazisinden tapu ve miras suretiyle geçen tarla.
  • BÂŞÛRE

    (C.: Bevâşir) Yeni yetişmiş, turfanda olan nesne.
  • BATAET

    Tenbellik, yavaşlık. Ağırlık.
  • BATALESE

    Ptolemeos soyundan gelen hükümdarlar.
  • BATALET

    Avarelik. İşsizlik. * Boş şeyler söylemek. * Bahadırlık. Cesurluk. Cesâret.
  • BATANET

    Oburluk, çok yiyicilik. * Şişmanlık.
  • BATAR

    Çok kibirlenme, gururlanma. * Haksızlık etme. Başkasının hakkını çiğneme. * Çok sevinme.
  • BATARİKA

    (Batrik. C.) Patrikler.
  • BATARYA

    İtl. Elektrik elde etmek için hazırlanmış şişeler takımı. * Ask: Bir subayın emrine verilen belli sayıdaki ağır silâhlarla bunların hizmetinde bulunan insan, hayvan ve malzemenin hepsine birden verilen isim.
  • BATERE

    f. Tef.
  • BATH

    (C.: Bitah) İçinde kum ve çakıl taşları olan geniş su akıntısı.* Yüz üzeri düşme. * Serilip yatan adamın boyu. * Bırakma.
  • BATHA

    Çakıllı, taşlı büyük dere. * Dağ arasındaki dere. * Mekke-i Mükerreme'nin eski bir ismi. * Kamışlık ve sazlık yer.
  • BATIL

    Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan. Şartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmele. Meselâ: Bir özür bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi. (Bak: Fasid)(Bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arıyanlar içinde, ihtiyar bir zat da bulunur. Bu zat, gökteki hilâli görmek için bütün kasıd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip, hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadakası üzerine eğilen beyaz bir kıl, nasılsa gözüne ilişir. O zat, derhâl : "Hilâli gördüm."der, "İşte bu gördüğüm aydır." diye hükmeder.İşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken, bazan sathî ve dikkatsiz bir nazarla bâtıla bakar. O bâtıl da; ihtiyarsız, talebsiz, davetsiz fikrine gelir. Fikri de, çâr nâçâr alır saklar; yavaş yavaş kabul ve tasdikine mazhar olur. Fakat onun o bâtılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizam-ı âlemden gaflet etmesinden ve madde ile hareketinin ezeliyete zıd olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garip nakışları ve acib san'at eserlerini esbab-ı câmideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalâletlere düşmüşlerdir. İ.İ.)
  • BÂTIN

    İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak: Batn)
  • BÂTINEN

    İçinden olarak. Dâhilen, içyüzünde.
  • BÂTIN-I KALB

    Kalbin içi. Kalbdeki hisler.(Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mâna-yı harfiyle sev. Mâna-yı ismiyle sevme. "Ne kadar güzel yapılmış" de. "Ne kadar güzeldir" deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünki: Bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve O'na mahsustur. S.)
  • BÂTIN-I UMÛR

    İşlerin, hâdiselerin ve eşyanın içyüzü ve mahiyeti. Yani: Beş duygu ile bilinemiyen melekûtiyet ve kanuniyet cihetleri.
  • BATINÎ

    İçe ait olan. Dış görünüşe ve zâhire dâir olmayan. Bâtına mensub ve müteallik. Dâhili ve manevi meselelere âit. * Tas: Bâtiniyyeden olan.
  • BATINİYYE

    Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin ve hadis-i şeriflerin zâhir ve âşikâr mânalarından ayrılarak, usûlsüz ve yanlış te'viller ile âyet ve hadislerin gizli ve sırlı mânalarını bulmak iddiasında olan sapık bir tarikat ve buna bağlı olanlar.Esasen âyet ve hadislerin ince, derin ve küllî mânalarını tefsir ve te'vil ile keşfedip bulmak vardır. Fakat zâhir mânaları ve bunlardan çıkan kat'i hükümleri esas almak ve bunlara aykırı olmamak ve şeriattaki ve tefsir ilmindeki usûle uygun olmak gibi şartlara riâyet etmekle makbul olur.O.T.D. Sözlüğünde bu hususta şu malûmat verilmiştir: Bâtınîlere, muhtelif vesileler ile verilmiş olan isimler şunlardır : 1- Karamıta, 2- Saibiye, 3- İsmailiye, 4- Mübarekiye, 5- Bâbekiye.Bunlardan başka Bâtınîlere; hakikatın, yalnız Mâsum İmamın talimi ile öğrenilebileceği iddialarından dolayı Talimiye; dini mahremata riayet etmedikleri için İbahiye vs. isimleri de verilmiştir. Tohumu İbni Sebe tarafından atılmış olup Abbasilerden Mutasım zamanında yaşıyan Ehvaz'lı Meymun tarafından filizlendirilen Bâtıniye mezhebine en evvel, takiyyeyi terk ile alenen davet eden Muhammed Ali Berkaî'dir. (Hicri : 255)
  • BATÎ

    Ağır hareketli. Ağır. Yavaştan.
  • BATİH

    Zengin. Gani. Mâldâr. * Geniş yer.
  • BATİHA

    (C.: Batâyih) Kamışlı ve sazlı dere.