B Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • BAZAK

    Üzüm sıkıntısı. (Kaynatıp koyarlar ve köpüklenir.)
  • BAZAR

    f. Alış-veriş. Ahz ü itâ. * Alış-veriş yeri. Pazar. Üstü açık yer ki, hergün veya belirli günlerde herkes satacağını oraya çıkarıp pazarlıkla veya açık artırmayla satar. * Fiat kararlaştırılıp alış-verişte uyuşmak için yapılan konuşma veya çekişme, pazarlık.
  • BÂZ-BAN

    f. Kuşçu. Doğancı.
  • BÂZ-DÂR

    f. Kuşçu, avcı, doğancı.
  • BÂZEK

    f. Küçük doğan (kuş).
  • BAZENDE

    f. Oynıyan, oynayıcı.
  • BAZENDE-ZEBAN

    f. Boş boğaz, geveze, çok konuşan.
  • BÂZERGÂN

    f. Tüccar, alış veriş eden esnaf. * Bezirgan.* Ağa makamındaki yahudilere verilen isim.
  • BÂZERGANÎ

    f. Tüccarlık, tâcirlik.
  • BAZ-GEŞT

    f. Geri dönme. * Pişmanlık, pişman olma, nedamet. * Gerileme. Çöküş.
  • BAZGÛN(E)

    f. Uğursuz. * Ters, başaşağı.
  • BAZ-GÜŞA

    f. İnsandaki ayırdetme kuvveti.
  • BAZIA

    Tıb: Derisi kopmak üzere olan yara.
  • BAZIK

    Zeki. Anlayışlı. * Üzümün sıkılmış suyu.
  • BÂZİ

    Beğenmeyen, ehemmiyet vermeyen. * Küfürbaz.
  • BÂZİ

    f. Oyun. Eğlence.
  • BÂZİÇE

    f. Oyuncak, eğlence. Mel'abe.
  • BÂZİG

    Ortak, şerik.
  • BAZİGÂH

    f. Eğlence yeri, oyun yeri.
  • BAZİGEDE

    f. Oyun yeri, eğlence yeri.
  • BAZİGER

    f. Oynayan, rakseden, köçek.
  • BAZİGÛŞ

    f. Lâtifeci, şakacı, şen kimse.
  • BAZİH

    Büyük. Âli. Yüce.
  • BAZİHANE

    f. Oyun yeri, eğlence yeri.
  • BAZİL

    (Bezil. den) Bol bol veren, dağıtan. Cömert.
  • BAZİL

    (C.: Büzül-Bevâzil) Sekiz dokuz yaşında olan deve. * Devenin, önce biten dişi. * Şey. * Kan akan baş yarığına "şecce-i bâzile" denir.
  • BAZİLE

    Tıb: Göğüs veya karnın içinde husule gelen gaz veya su şişlerinin mahfazasını delmeye mahsus ve boru içinde mahfuz bir mil.
  • BAZİR

    Ekici, eken.* Dedikodu yapan, laf taşıyan. Geveze.
  • BAZİRGÂN

    Eskiden Musevi tüccarlar hakkında kullanılan bir tabirdi.
  • BA'ZİYET

    Bazılarına âit oluş. Herkese âit olmama. Herkesle alâkalı olmama. Bir şeyin bir kısmı ve bir miktarı.
  • BAZMANDE

    f. Kafasız, ahmak, kabiliyetsiz. * Durmuş, geri kalmış.
  • BAZOKA

    (Bazuka) Tanklara karşı kullanılan bir çeşit silâhtır. Soba borusuna benzer, omuza konarak nişan alınıp ateşlenir.
  • BAZPES

    f. Tekrar, yeniden. * Geri.
  • BÂZU

    f. Kolun omuz ile dirsek arasında kalan kısmı, pazu. Adud. * Mc: Güç, kuvvet ve istidat.
  • BÂZUBEND

    f. Pazvand. Kola bağlanan duâlı kağıt.
  • BÂZUDİRÂZ

    f. Kolu uzun olan. * Nüfuzlu, sözü geçer. * Müdahaleci. * Zâlim, zulmeden.
  • BÂZ-UL EŞHEB

    Akdoğan. * Abdulkadir-i Geylâni Hazretlerinin bir nâmı.
  • BE

    f. Kelime başına getirilerek, Türkçedeki: "de, da, den, dan, ile, için" mânalarında kullanılır.
  • BEBAN

    Tarz, yol, üslup, metod.
  • BEBGA

    Papağan.
  • BEBR

    f. Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur. Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder. Arslanı bile korkutur bir hayvandır.
  • BECA'

    Geniş, bol.
  • BECÂ

    f. Yerinde, münasip, lâyık, uygun, şâyeste.
  • BE-CÂ

    f. Yerinde. Yerine. Uygun. Münâsib.
  • BECÂ NÂ-BECÂ

    f. Yerli yersiz.
  • BECAYİŞ

    f. Değişme. Trampa. Birini verip ötekini alma.
  • BECAYİŞ-İ MEKÂNÎ

    f. Yer değiştirme. Mekân değişikliği.
  • BECBAC

    Semiz, besili. * Zayıf kimse.
  • BECBECE

    Çocuk avutmak için yapılan tuhaf hareketler, gürültü.
  • BECC

    Yarmak. * Vurmak.