B Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • BEDDAL

    Bakkal.
  • BEDDE

    Derman, takat, güç, kuvvet.
  • BED-DİL

    f. Korkak, yüreksiz.
  • BED-DUA

    (Bedduâ) f. Bir kimsenin kötülüğü için duâ. Kötü duâ.
  • BEDE'

    Başlayış. Başlama. Bir şeyi başkasından evvel işlemek.
  • BEDED

    İki uyluk arasının geniş olması.
  • BED-EDA

    f. Terbiyesiz, nezâketsiz ve kaba olan kimse.
  • BEDEL

    (C.: Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı. * Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz. * Başkasının adına hacca giden. * Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâtı olursa, zikredilen sıfat veya vasfa " bedel" denir." Kardeşin Ahmedi gördüm" derken, kasdedilen kardeşin değil Ahmet'in kendisidir. İşte bu sözde "kardeşin" kelimesi "Ahmet"in" bedel'i olur.
  • BEDELEN

    Mukabilinde, karşılığında, yerine.
  • BEDELEYN

    İvazlı akidlerde iki tarafın yüklendikleri karşılık.
  • BEDEL-İ FERAG

    Huk: Arazi-i emiriye ve icareteynli vakıf gayr-i menkullerinin tasarruf haklarının devredilmesi karşılığı alınan bedeldir.
  • BEDEL-İ İCAR

    Huk: Arazi hukukunda tasarruf hakkı mukabilinde verilen emsâline uygun peşin para.
  • BEDEL-İ MÜSEMMA

    Huk: Akidde belirlenen bedel.
  • BEDEL-İ NAKDÎ

    Eskiden fiili askerlik hizmeti yerine belli bir miktarda para verilmesi usülü idi.
  • BEDEL-İ NÜZÛL

    Tar: Osmanlı İmparatorluğu devrinde askerlerin bir yere konaklamasında yapılacak olan masraflar için alınan vergi.
  • BEDEL-İ ÖŞR

    Huk: Arazi-i emiriye üzerinde bina yaparak veya meyvesiz ağaç dikerek koru haline koyma sebebiyle öşre bedel alınan kira.
  • BEDEL-İ RAKABE

    Huk: Kölenin sahibi tarafından azad edilmesi için, şahsı yerine geçen kıymeti veya nefsi karşılığında vermeyi kabullendiği ıtk veya kitabet akçesi.
  • BEDEN

    (C.: Ebdân) Gövde, vücut, ten.* Vücudun kol, bacak ve baş gibi ayrıca kısımlarından başka diğer merkezi kısmı. * Ağacın dal ve budaktan başka olan kısmı, kütük. * Kale bedeni.
  • BED'EN

    Başlangıçta. İlk önce, ilkin.
  • BED-ENDAM

    f. Endâmı bozuk, biçimsiz, çarpık.
  • BED-ENDİŞ

    f. Kötü fikir sahibi, fena düşünen.
  • BEDENE

    (C.: Büdün) Kurbanlık deve.
  • BEDENEN

    Vücutça. Beden ile.
  • BEDER

    f. Hariç. Dışarı. Taşra.
  • BEDERGAH

    f. Kapıya çıkma. * Tar: Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere, acemi ocağına ve ocak dışına verilen acemilerin, Yeniçeri Ocağı'na kayıt edilmeleri.
  • BEDESTAN

    f. Değerli, kıymetli kumaşlar, silâhlar ve mücevherler vs. alış-verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı.
  • BED'ET

    Başlangıç.
  • BEDEVÎ

    Çölde yaşayan. Göçebe. Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan. * Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan. (Bak: Ahmed-i Bedevî)
  • BEDEVİYANE

    f. Bedevilere uygun şekilde, çölde yaşayanlar gibi.
  • BEDEVİYET

    (Bedâvet) Göçer hayatı yaşayış. Göçebelik. Bedevilik.
  • BED-FERCAM

    f. Sonu kötü. Sonu korkulu ve lânetlenmiş olan. Akibeti fena.
  • BED-FİAL

    f. Yaptığı işleri kötü olan.
  • BEDG

    Bulaşmak.
  • BED-GÛ

    f. Fitnekâr, dedikoducu.
  • BEDH

    Ansızdan olmak.
  • BEDH

    Vurmak, darp. * Âcizlik. * Aşikâre olmak, aleniyyet, açıklık.
  • BED-HAH

    f. Fenalık isteyen. Herkesin kötülüğünü isteyen. Kötülük isteyen.
  • BED-HAL

    f. Kötü ahlâklı. Kötü huylu. Hâli düşkün. Fakir olan.
  • BED-HİSAL

    Hasletleri kötü, fena huylu.
  • BED-HU(Y)

    f. Huysuz. Bed huylu, kötü huylu. * Kötü huy.
  • BEDİ'

    (Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan. * Garib. Acib. * Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan. * Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan. * Beğenilen. * Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan. * Edb: Sözün garib ve güzel olması hâli.
  • BEDİA

    Nâdide ve güzel, yeni icad edilmiş şey. Beğenilen ve takdir edilen çok yeni şey.
  • BEDİA-İ HAYALİYE

    İdeal, ülkü, gaye, mefkûre.
  • BEDİD

    Su az az akmak.
  • BEDİD

    Büyük sahra, geniş çöl.
  • BE-DİDAR

    f. Görünür olmak, kendini göstermek. Meşhur. Namdar.
  • BEDİH

    Şanı, şerefi yüce, yüksek ve büyük olan.
  • BEDİHE

    Birdenbire ve düşünmeden söylenilen güzel söz. Hazırcevaplık. * Başlangıç.
  • BEDİHE-GÛ

    f. Güzel ve hoş söz söyleyen. Tatlı söz söylemeye alışık olan kimse.
  • BEDİHÎ

    Aşikâr, belli ve açık olma. * Ansızın zuhur eden. * Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık.