f. (Burden) "Götürmek" mastarının emir köküdür. Kelimenin sonuna getirilerek terkipler yapılır. Emirber $ : Emir dinleyen, emir götüren. Fermanber $ : Emir veren. Emir dinleyen... gibi.
BER
f. Üzere, üzerine, yukarı mânasına (ve Arabçadaki "Alâ" yerine edat-ı isti'lâdır) * Göğüs, sine, bağır, sadır. * Fayda. * Hamil. * Hıfz. * Yan. * Taraf. * Nâkil. Götürücü. * Meyve. * Yaprak. Varak. * Meme.* Genç kadın.* Evin kapısı.
(Beria, Berua) İlim ve fazilet ve cemalde üstünlük (manasına fiil kökü.)
BERÂAT
Haşmet, metanet. İlim ve şecaatta, güzel vasıflarda emsâlinden üstünlük. Hüsn ve cemâlde tam olmak,emsâlinden üstün olmak.
BERÂAT-ÜL İSTİHLÂL
Bir eserin içindekilerini güzel bir başlangıçla baş tarafında anlatmak. İyi bir alâmet. Güzel bir başlangıç. * Bir ibarede müradif ve mukni birkaç kelime bulunması, hüsn ve insicamdaki ibarenin vech-i mergub üzere te'lif ve terkibi. * Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen yazı gibi vesika.
BERABER
f. Birlikte bulunan. * Müsavi, eşit. * Bir hizada olan. * Refakat, birlik.
BERABER MÎ-ZENEND HER ŞEY
Herşey berâber söylüyor, çarpıyor, konuşuyor.
BERABERÎ
f. Eşitlik, müsavilik, beraberlik.
BERACİM
(Bürcume. C.) Boğumlar, mafsallar.
BERÂET
Temize çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftâr olmama. Âri olma. * Huk: Bir davânın neticesinde suçsuz olduğu anlaşılma. (Bak: Ber')
BERÂET-İ ZİMMET
Zimmetinde birşey olmayış, suçsuzluk.
BERAGİS
(Bürgus. C.) Pireler.
BERAH
Açık işlenmiş yer. * Zâil olmak. * Ağaçsız arazi.
BERAH
şiddet. Ezâ ve meşakkat.
BERAHİDE
f. Yola çıkarılmış, gönderilmiş.
BERAHİHTE
f. Daha ziyade silâh hakkında kullanılan bir tâbirdir. Çıkarılmış, çekilmiş mânâlarına gelir.
BERAHİME
Berehmenler. Bâtıl ve sapkın Hind ve Mecûsi dinindekilerin reisleri.
BERAHİN
(Bürhan. C.) Deliller. Şâhidler. Bürhanlar.
BERAHİN-İ ALENİYYE
Meydanda ve açık olan deliller.
BERAHİN-İ KATIA
Şeksiz ve şüphesiz olan kat'i deliller, bürhanlar.
BERAHİN-İ KAVİYYE
Sağlam deliller, kuvvetli bürhanlar.
BERAİL
Horozun, güvercinin ve diğer kuşların boynunda çarpık bitmiş olan yelek.
BERAK
(C.: Berkân) Göz kamaşmak. * Bir yaşındaki kuzu.
BER-AKİS
f. Aksine, zıddına, tersine.
BERARENDE
f. Üste getiren, üzerine çıkaran.
BERARİ
(Berriyye. C.) Sahralar, çöller. Geniş kumluklar.
BERAS
Leke hastalığı.
BERASİN
(Bürsün. C.) Yırtıcı hayvanların pençeleri.
BERAŞ
Ekseri yüzde olan küçük kara noktalar.
BERAT
Nişân. Rütbe. İmtiyaz ve taltif için verilen resmi kâğıt.
BERAT GECESİ
Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.(Bu gelen gece olan "Leyle-i Berât" bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderât-ı beşeriyenin programı nev'inden olması cihetiyle "Leyle-i Kadr"in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Beratta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur'anın sevabı, yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhûrede, onbinler yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'anla ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır. Ş.)
BERAT-I CİBAYET
Vergi, icâre ve resim gibi vakfa veyahut da hazineye ait olan paraları toplamak salâhiyetini veren vesika.