f. İltimas ile korunarak ileri çekilmiş adam. * Seçilmiş, ayrılmış şey. * Yükseğe kaldırılmış.
BERÂY
f. İçin, dolayı, binâen. (Arabçadaki "Li, li ecli" yerinde bir tâbirdir.)
BERAYA
(Beriye. C.) Halk. Bütün mahlûkat. * Halkın kılıç kullanabilenleri ve vergi hârici tutulan müslüman kısmı.
BERÂY-I İSTİKBÂL
Karşılamak için.
BERÂY-I MALÛMAT
Mâlûmat için.
BERÂY-I TENEZZÜH
Tenezzüh için, gezinti için.
BERÂY-I TİCÂRET
Ticâret için. Ticâret maksadı ile.
BERAZ
Az olan şey, kalil.
BERAZİK
Bölük, cemaat.
BERBAD
f. Harap. Kötü. Virâne. Bozuk. Perişan. Telef ve helâk olmuş.
BERBAR(E)
f. Evin dam kısmında bulunan oda. * Çardak. * Kemeriye. * Tahtaboş. Damın düz bir kısmı ki, en çok çamaşır sermeye yarar ve çinko ile döşelidir.
BERBEKAN
Arapların giydiği bir elbise cinsi.
BER-BELEND
f. Çok yüksek yer veya rütbe.
BER-BEND
f. Ufak çocuğu annesinin sırtına bağlamağa yarıyan göğüs kuşağı.
BERBER
f. Tıraş eden, saç kesen. * Afrika'nın kuzeyindeki bir kavim.
BERBERE
Kızgınlık ânında söylenip çağırmak bağırmak.
BER-CA
f. Yerinde, münâsib.
BERCED
Kalın kilim. * Halı.
BERCESTE
f. Sağlam ve lâtif. * Seçme. * Edb: Zahmetsizce hatıra geliveren ve fakat çok kıymetli olan söz.
BERCİS
Müşteri denilen gezegen. * Bol sütü olan deve.
BERÇİDE
f. Devşirilmiş, toplanmış.
BERÇİN
f. Toplayıcı.
BERD
Soğuk. Soğukluk. Soğutmak. Noksan hararet. * Ölmek. * Soğuk su ile gusletmek. * Uyumak. * Sabit olmak. * Zayıf olmak. * Bir şeyi eğelemek. * Sürme çekmek. * Söğmek. * Tutya, çinko. (L.R.)
f. Asılmış, yukarı kaldırılmış.* Tutucu. İtaat edici ve ettirici. * Meyveli. Meyve verici olan.
BERDAŞTE
f. Yükseğe kaldırılmış, yukarı çıkarılmış.
BERDE
Tıb: Mide dolgunluğu.
BERDEC
Sürmek. (Farisîden muarrebtir).
BERDEGİ
f. Esirlik, esaret, kölelik.
BERDENG
f. Çöl ortasında yer alan küçük dağ ve tepe.
BERDEVAM
f. Devam üzere. Devamlı sürüp giden.
BERDİ
Hasır yapımında kullanılan bir ot cinsi.
BERD-İ BEYZÂ
(Bak: Nâr-ı beyzâ)
BERDİS
Habis kişi, pis kimse.
BERDİYY
Suriye'de bulunan iki nehrin, bir köyün ve Hicaz'da da bir dağın adı.
BER-DÛŞ
f. Omuzda, omuz üzerinde.
BERD-ÜL ACÛZ
Kocakarı soğuğu. (Rûmi şubatın 26'sında başlar ve 7 gün şiddetle devâm eder.)
BERE
t. Tıb: Ezilme veya kılcal damarların kopması sonunda kanın, dokular içinde birikmesi ve bundan dolayı meydana gelen morluk.
BERE
f. Kuzu. Koyun yavrusu.
BERE
Fr. Sipersiz ve yumuşak olan bir çeşit başlık.
BERED
Daha ziyade fırtınalı havalarda yağan dolu.
BEREDE
Dolu. * Çok yemekten midenin dolması.
BEREHMEN
(Berhemen) f. Puta tapan. Ateşperestlerin bilginleri ile puta tapan kimselerin papazları.
BEREHNE
f. Çıplak.
BEREHNEGÎ
f. Çıplaklık.
BEREHREHE
Güzel, nâzik kadın.
BEREKÂT
(Bereket. C.) Bereketler. Bolluklar.
BEREKET
Bolluk. Çokluk. Feyiz. Cenab-ı Hakk'ın lütfu, ihsanı. Uğurluluk. Meymenet, saadet.(.. Kanaat-ı kat'iye verecek derecede tecrübeler vardır ki: Nasıl çocukların aczlerine binâen rahmet tarafından rızıkları hârika bir sûrette memeler musluklarından gönderiliyor ve akıttırılıyor... Öyle de, mâsumiyet kesbeden imanlı ihtiyarların rızıkları da, bereket sûretinde gönderiliyor. Hem bir hânenin bereket direği, o hanedeki ihtiyarlar olduğu; hem bir hâneyi belâlardan muhafaza edici, içindeki beli bükülmüş mâsum ihtiyarlar ve ihtiyareler bulunduğu, Hadis-i Şerifin bir parçası olan $ yani: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti." diye ferman etmekle, bu hakikatı isbat ediyor. L.)
BEREM
f. Asma ve kabak çardağı. * Üzüm çubuklarının altına konulan çatal şeklindeki ağaç. Herek.