B Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • BERÛZ

    Zâhir olmak, zuhur etmek, görünmek.
  • BERVAR(E)

    f. Sayfiye. * Havadar köşk, mesken. * Evin küçük, arka kapısı.
  • BERVAZE

    f. Gezinti için hazırlanan yemek.
  • BER-VECH

    f. Olduğu gibi, aynen.
  • BER-VECH-İ ATİ

    f. Gelecek tarz üzere. Aşağıdaki gibi.
  • BER-VECH-İ BÂLÂ

    Yukarıda olduğu gibi.
  • BER-VECH-İ İŞTİRÂK

    Ortaklıkla, iştirak ederek.
  • BER-VECH-İ MAKTU'

    Muayyen bir bedel karşılığı olarak.
  • BER-VECH-İ MÛTAD

    f. Adet olduğu gibi.
  • BER-VECH-İ YESİR

    Kolaylıkla, kolayca.
  • BER-VECH-İ ZİR

    f. Aşağıdaki gibi. Gelecekte görüleceği üzere.
  • BERZ

    f. Ziraat, ekim.
  • BERZAH

    İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile âhiret arası. * Perde. * Sıkıntılı yer. * İki yer arasındaki geçit. * Mani'a, engel, (Bak: Sırat köprüsü). Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar. Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir. Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âleminde sevdikleri kimselerle ve iyi insanlarla görüşürler ve çok zevkli yaşarlar. Kıyamet kopunca Allah bütün ruhları haşir meydanında cesetleri ile diriltip toplayacaktır.
  • BERZE

    f. İpekli kumaş * Yakışıklı, nâzik. * Ekin, zirâat. * Dal, budak. * Letâfet, zerâfet.
  • BERZEDE

    f. Toplanılmış, biriktirilmiş, bir araya getirilmiş.
  • BERZE-GAV

    f. Tarla sürecek öküz, çift öküzü.
  • BERZEN

    f. Sahra, çöl. * Sokak, cadde. Mahalle. Köşebaşı.
  • BERZ-GAR

    f. Ekinci.
  • BES

    f. Kâfi. Yeter. Yetişir. (Allah bes, gayri heves)
  • BE'S

    Azab, şiddet. Korku. * Zarar, ziyan. * Zorluk, meşakkat, zahmet. * Fenalık. (Arapçada: "Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fenâ durumda olmak" mânâlarına gelir.)
  • BESA

    (Arnavutça) Arnavut yemini. * Kan güden hasımlar arasında yeminle akdolunan anlaşma.
  • BE'SA

    Fakirlik, muhtaçlık ve benzerleri.
  • BESA'

    Yumuşak yer. * Benî Selim vilayetinde bir yerin adı.
  • BESA'

    Ülfet, alışma, ünsiyet.
  • BESÂ

    f. Pek çok, hayli miktarda, nice nice.
  • BESAİT

    (Basit. C.) Basit şeyler. Mürekkeb ve memzuç olmayanlar.
  • BESALET

    Yiğitlik. Bahadırlık. Yürek sağlamlığı.
  • BESAMET

    Güler yüzlülük. Mütebessimiyet.
  • BESARE

    f. Sofa, salon. Divanhâne.
  • BESÂRE-NİŞİN

    f. Sofada oturan, uşak, hâdim, hizmetçi.
  • BESARET

    Göz açıklığı. Dikkatle bakış.
  • BESASA

    Göz, ayn.
  • BESAT

    (Bisât) Düz. * Döşenmiş. * Geniş. * Yayvan kab. * Düz açık yer.
  • BESATET

    Basitlik. Düzgünlük. Sadelik. Düzlük. * Dilde düzgünlük.
  • BESATİN

    (Bostan. C.) Bostanlar.
  • BESATİN-İ CİNAN

    Cennet bostanları. Cennet bahçeleri.
  • BESBAS

    f. Saçmasapan, manâsız söz.
  • BESBASE

    Bir ağaç adı.
  • BESBELE

    Bakla.
  • BESBES

    (C.: Besâbis) Herze. Mânasız, saçma sözler.
  • BESBESE

    Bir nesneyi yaş etmek, bir şeyi ıslatmak. * Çok çabuk yürüme. Hızlı yürüme.
  • BESBESE

    Haberi yaymak. * İşini halka bildirmek.
  • BESEK

    (Besdek) f. Esneme. * Harman yerinde toplanılarak demet yapılan arpa ve buğdaylar.
  • BESEN

    şirin, lâtif, gökçek, hüsn.
  • BESEND(E)

    f. Kâfi, kifayet eder, tamam, yeter, yetişir.
  • BE-SER

    f. Baş üzerine.
  • BE-SER Ü ÇEŞM

    f. Başgöz üstüne.
  • BE-SER Ü PÂ

    f. Baştan ayağa.
  • BESERE-İ HABİSE

    Çıktığı yeri kangren eden ve adına da kara kabarcık denen öldürücü bir hastalık.
  • BESFAYİC

    Bir ot kökü ki, içinde fıstığa benzer bir yemişi olur.