f. İki kimsenin birbiriyle tutuşması. İki şeyin birbirine sarılması. * Beşelîden masdarından emir ki; asıl, sarıl, mânâlarına gelir.
BEŞEL
Hırslı kişi. Haris kimse.
BEŞEM
f. Kederli, hüzünlü, yaslı. * Hazmı güç olan şey.
BEŞEN
f. Uzun boy. * Beden, cisim. * Taraf, uç, kenar.
BEŞENC
f. Yüz güzelliği, parlaklığı.
BEŞER
(Beşere) İnsan derisinin dış yüzleri. * İnsan. Âdem.(Hem istikrâ-i tâmme ile ve fenlerin tahkikatıyla sabit olmuş ki; mahlûkat içinde en mükerrem, en ehemmiyetli beşerdir. Çünki beşer, hilkat-ı kâinattaki zâhiri esbab ve neticelerinin mabeynindeki basamakları ve teselsül eden illetlerin ve sebeplerin münâsebetlerini aklıyla keşfedip san'at-ı İlâhiyeyi ve muntazam hikmetli icadât-ı Rabbaniyenin taklidini san'atcığıyla yapmak ve ef'âl-i İlâhiyeyi anlamak için ve san'at-ı İlahiyeyi bilmek ve cüz'î ilmiyle ve san'atlarıyla anlamak için bir mizan bir mikyas, kendi cüz-i ihtiyariyle işlediği maddelerle Hâlık-ı Zülcelâl'in küllî, muhit ef'al ve sıfatlarını bilerek kâinatın en eşref ve ekrem mahlûku olduğunu isbat ediyor.Hem İslâmiyetin kâinata ve beşere ait hakikatlarının şehadetiyle, mükerrem beşer içinde, en eşref ve en âlâsı ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet, hem istikrâ-i tâmme ile, tarihlerin şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde dahi bin mu'cizâtı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur'an hakikatlarının şehadetiyle en efdal, en yüksek olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. H.)
BEŞERÎ
İnsana ve insanın fıtrî hallerine mensub ve müteallik. İnsanla ilgili.
BEŞERİYYET
İnsanın tab' ve hilkati ve fıtrî halleri. İnsanlık.
BEŞG
f. Dolu; kar; çiy, şebnem. * Naz, cilve, işve.
BEŞGEN
(Bak: Muhammes)
BEŞİ'
Tadı fena olan çirkin şey; acı, ekşi.
BEŞİR
Müjdeli haber veren. Müjde getiren. * Güler yüzlü. Hub. Cemil. * Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir vasfı.(İşte o Zât bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi; bir rahmet-i binihayenin kâşifi ve ilâncısı; ve Saltanat-ı Rububiyetin mehasininin dellalı, seyircisi; ve künûz-u Esma-i İlâhiyenin keşşafı, göstericisi olduğundan... S.)
f. Kırağı; çiy. Şebnem. * Taberistan ile Rey arasında havası çok soğuk olan bir mevki. * Dinsiz, mezhebsiz.
BEŞM
Çok yemekten dolayı midenin dolması.
BEŞME
f. Her çubuğu ayrı ayrı beş renkte olan yollu kumaş. * İşlenmemiş ham deri. * Göz ilâcı.
BEŞR
Eski fetva metinlerinde erkeği temsil eden isimlerden biri. (Bak: Zeyd)
BEŞŞ
Açık yüzlü olmak.
BEŞŞAK
Yalancı, kezzab.
BEŞTEK
(Beştük) f. Zarf. Vazo. Kap. Kâse. Çiniden yapılmış saksı.
BEŞÛŞ
(Bak: Beşaş)
BEŞÛŞÂNE
f. Güler yüzlüce. Hoş olarak.
BEŞYÛN
f. Semiz, besili, yağlı.
BET
f. (Bak: Bed)
BET
Çehre rengi, beniz.
BET'
Boynu uzun olmak. * Aşikâre ve zâhir olmak. Açık ve görünür olmak.
BETA'
İkamet. Bir yerde oturma.
BE-TAHSİS
Hele, hususiyle.
BETAİN
Astarlar.* Yatak yüzleri.
BETAL(E)
Bahâdır, yiğit, kahraman.
BETALET
(Bak: Batalet)
BETAN
(C.: Bitnân) Çukur yer.
BETANE
Büyük karınlı olmak.
BETAR
Çok fazla sevinmek. * Hayret. * Dehşet. * Tekebbürlenmek, gururlanmak.
BETARE
Eksiklik, noksanlık.
BETAT
Azık. Bir yolculukta gereken öteberi. * Ev eşyası. * Kesin, kat'i.
BETATRON
yun. Fiz: Elektronları hızlandıran elektromanyetik bir âlet.
BE-TEKRAR
f. Tekrar ile.
BETER
(Bed-ter'in muhaffefi) Daha kötü, daha fena.
BETİ'
Eğlenici, eğlenen.
BETİHA
(C.: Bitâh-Betâyih) Ufak taşlı büyük dere. * Kamışlık ve sazlık yer.
BETİK
Kat'etmek, kesmek. * Yapışıp bir şeyi çekmek.
BETİL
Hz. İsa'nın (A.S.) anası olan Hz. Meryem'in lâkabı. * Salkımları sarkmış ağaç. * Nehirlerdeki akıntılar. * Ağacın gövdesinden veya ana ağaçdan ayrılıp başka kök salan fidan.