Sıçrayıp binme. * Toplanma. Bir araya gelme. * Karışma, karmakarışık olma. * Su kaynağını karıştırarak açma.
BEVK
Fenalık, düşmanlık, keder ve belâ meydana getirme. * Musibet, felâket. * İzinsiz ve habersiz olarak bir yere aniden çıkagelme. * Çalıp çırpma. * Yalan söz. * Boşboğaz (adam). * Şiddetli yağmur.
BEVKA'
Kargaşalık, karışıklık.
BEVL
Sidik, idrar.
BEVLE
Çok işeyen adam. * Kız çocuğu.
BEVLİYE
Tıb: İdrar yolları ve böbrek hastalıkları. Bu hastalıkların teşhis ve tedavisiyle uğraşan tıp dalı. (Üroloji)
BEVN
İki şey arasındaki mesafe. Uzaklık. * Fazilet, meziyet.
Devamlı oturuş. Daimi oturma. * Çillerin kaybolmasından sonra yüzün güzelleşmesi.
BEVZ(EK)
f. Rutubetten dolayı yiyecek ve giyeceklerde meydana gelen yeşil renkte küf. * Ağacın, kök kısmına yakın olan yerleri. * Eşek arısı.
BEY'
Satmak. * Fık: Bir malı diğer bir mal ile değiştirmek.
BEY' U ŞİRA
Alım-satım. Alış-veriş. (Bak: Bey')
BEY' U ŞİRÂ
Alım-satım. Alış-veriş.
BEYA
f. Dolu, dolmuş. * Kapı, girilecek yer.
BEYABAN
f. Çöl. Sahra. * İmar olunmamış arazi. * Kır.
BEYAD
Mahvolma, yok olma, hiç olma.
BEYADIKA
(Beyâzıka) (Beydak ve Beyzak. C.) Küçük yapılı, bodur boylu ve çabuk yürüşlü adamlar, paytaklar. * Satranç oyununda paytaklar, piyadeler.
BEYADİR
Harmanlar.
BEYAH
(C.: Büyâh) Küçük balık.
BEYAN
İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. * Öğretme. * Fesahat ve belâgat. * Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı. (Bak: Belâgat) * Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.